Türkiye'de Washington denilince akla şunlar geliyor: gizli kapaklı entrikalar, Beyaz Saray'a icazet almak için giden siyasetçiler, Gülen örgütlenmesi, Ermeni meselesi ve PYD/PKK problemi.
Malum burada bir koro var. Sabah-akşam tek işleri, Türkiye'nin her konuda her şeyi nasıl yanlış yaptığını anlatmak.
Türkiye'nin en haklı meselelerinde bile Türkiye'ye suç bulan bu koroya inat çalışanlar da var.
Elbette en önde Türkiye Büyükelçiliği geliyor.
Büyükelçi Serdar Kılıç'ın liderliğinde, Türk diplomatlarımız ve bürokratlarımız gece gündüz mesaideler.
Peki neden böyle bir yazı yazma ihtiyacı duydum?
Elçilik, Türkiye'nin yumuşak gücüne tekrar önem vermeye başladığı için.
Büyükelçi Namık Tan döneminde başlayan caz konserleri Washington'da büyük olay olmuş ve Türk elçiliği bu yüzden ödül üstüne ödül almıştı.
Kabul… Caz kalburüstü bir etkinlik.
Bu yüzden Elçi Kılıç ve çalışma arkadaşları, Türkiye'nin 24 Nisan dolayısıyla belki de en zorlandığı aylardan biri olan Nisan için, geniş kapsamlı bir programla geldiler.
Negatif çalışmalara karşı, taktik olarak oldukça iyi, olumlu bir gündemle…
10 Nisan'da Ahmet Özhan tasavvuf musikimizin en güzel örneklerini George Washington Üniversitesi'nde verdiği bir konserle izleyicilerle paylaştı. Burada bir Sema ritüeli de icra edildi. Seyreden Amerikalılar özellikle sema zikri nedeniyle büyüklendiklerini söylediler. Türkler arasında bile Sema zikrini ilk kez izleyenler vardı.
11 Nisan-14 Nisan tarihleri arasında ise Washington'da ilk kez Türk Film Festivali gerçekleşti.
Kültür ve Turizm Bakanlığı katkılarıyla ve Kültür-Turizm Müşaviri Görkem Kurşunlu önderliğinde hazırlanan, tamamen bedava olan festivaldeki filmler hakikaten çok iyi bir şekilde seçilmişti.
Yurtdışında oldukça ses getiren "Sivas", yine ilginç konusu ve yarattığı ambiyans ile izleyiciye ilginç duygular yaşatan "Sarmaşık", 1980 sonrası yaşananları çocukların gözünden anlatan "Kar Korsanları" ve Türk Japon ortak yapımı olan "Ertuğrul 1890" festivalde gösterilen filmler arasındaydı.
Sivas filminden bir kare
Washington'ın kültür sanat hayatına onlarca müzesiyle hükmeden Smithsonian Enstitüsü de Nisan ayı etkinlik takviminde "Sarmaşık" ve "Baskın" filmlerine yer verdi. Filmler Washington entelektüellerinin yakından takip ettiği E Street Cinema'sında gösterildi. Bütün bunlar organizasyona prestij kattı.
"Baskın" filmini izleme ve yönetmeni Can Evrenol ile de ayaküstü tanışma fırsatı buldum.
(Film Türk sinemasındaki diğer korku filmlerine göre kalitesi epey yüksek ve temposu ile de izleyiciyi kolayca içine alabilen bir eser. Fakat hikaye maalesef bir bağlama oturtulamamış.)
Türk Film Festivali bittikten sonra ise elçilik çalışmaya devam etti.
Bu kez Elçilik'te Ara Güler sergisi açıldı. 15 Nisan Cuma günü Ara Güler'in hayatı ve eserlerinin anlatıldığı ödüllü belgesel "İstanbul'un Gözü" izleyiciyle buluştu.
ABD'nin en iyi foto muhabirliği bölümlerinden birinden eğitim almış arkadaşım belgeseli oldukça beğendi.
Ayrıca Ermeni-Türk vatantaşı olan Ara Güler'in Nisan ayında ön plana çıkarılması, Türkiye'nin Ermeni mirasını son yıllarda nasıl da sahiplenmeye başladığını gösteren iyi bir seçimdi.
Evet, siz pek duymasanız da…
Washington'da güzel şeyler oluyor.