Saçları bembeyaz, gözleri zaman zaman kısılıyor. Parmaklarını seyircilere sallıyor. Hep kızgın. Hep bağırıyor.
Konuşurken rakibini mimikleriyle taklit ediyor. Küçümsüyor onu. Yüzü her defasında daha da tatsızlaşıyor.
Pervasız, hızlıca sinirleniyor, sesini daha da fazla yükseltiyor.
O kızdıkça salon alkışlarla yıkılıyor.
Twitter deliriyor.
Yaşlı adamın memnuniyetsiz yüzünde bir zafer pırıltısı var.
Kim bu 74 yaşındaki işkolik New York'lu politikacı? Sadece Polonya asıllı Yahudi bir sosyalist mi? Yoksa rakibinin de ima ettiği gibi bir demagog mu?
Bernie Sanders, ABD Senatosu'nda en uzun süre hiçbir parti ile ilişiği olmadan görev yapmış ve son seçiminde oyların yüzde 71'ini almış bir Senatör. Kariyeri Vermont'un Burlington kentinde 12 oyluk farkla ucu ucuna kazandığı ilk seçime, henüz Sovyetler Birliği ayaktayken ABD'nin tek açık seçik sosyalist belediye başkanı olmasına kadar gidiyor. Hakkında yazılmış, "Burlington Halk Cumhuriyeti" adlı bir kitap bile var.
Eski videoları her yerde. Kalın kemik gözlükleri ile cızırtılı, eski görüntüsünde İran'daki CIA operasyonlarına, ABD eski dışişleri bakanı Henry Kissinger'ın Kamboçya'daki bombalamalarına kızıyor. Başka bir videoda neden sosyalist olduğunu anlatıyor.
Kabul etmek lazım, çoğunun söylediği gibi Bernie Sanders kimsenin tanımadığı, üç ayda Demokrat Parti'deki başkanlık ön seçimleri için aniden ortaya çıkmış bir isim değil. 2014'te Washington'a geldiğimde ilerici demokratların kalesi olan Takoma Park'taki herkes Sanders'ı biliyordu. Bilmeleri de gayet normal.
Çünkü Aralık 2010'da Senato'da 8,5 saat süren bir konuşma yapmış ve ABD eski Başkanı Bush döneminde çıkarılan ve zenginlere vergi indirimi getiren yasanın yenilenmesini engellemeye çalışmıştı.
Düşünsenize, herkesin krizin etkilerini en derinden hissettiği yıllarda, "artık yeter" diye çığlık atan bir politikacı. O sırada ismi ve hitabet yeteneği tüm ülkede bilinir hale geldi.
Peki neden Sanders'ın "sistem karşıtı" söylemleri bu kadar popüler?
Evet doğru, ABD'de işsizlik yüzde 5'in altına geriledi, büyüme devam ediyor, Amerikalıların takık olduğu petrol fiyatları tarihi seviyelere geriledi, sağlık reformu çıktı, Wall Street'i zorlayan bir yasa yürürlüğe girdi.
Fakat Amerikalılar neden mutlu değil?
Çünkü önce Irak Savaşı ve daha sonra 2008 finansal krizinde yaşananlar herkesin aklında.
İnsanlar yaşadıkları sıkıntıların bedelini ödetmek istiyorlar. Bankacıların insanların hayatlarını kararttıktan sonra ellerini kollarını sallaya sallaya 150 dolarlık etlerini yemelerinden memnun değiller.
Diğer sorun, her ne kadar işsizlik düşse de, yıllık kazanç rakamlarının kriz öncesine dönememiş olması. İnsanlar kendilerini fakir hissediyorlar. Gelir adaletsizliği ve ABD'de sosyal bir devlet olmaması hızlıca yaşlanan Amerikan toplumunda adeta bir "dip dalgası" olarak hiç beklenmedik bir biçimde geri dönüyor.
Sanders yüzde 70'lere varan oranlarda gençler arasında, yüzde 50'den fazla kadınlar arasında, kısacası yıllık 200 bin dolar kazanan orta yaş grubu dışında her kesimde muazzam bir desteğe sahip.
Wall Street'e saldırıyor, sınırsız kampanya bağışı olmasına yol açan kokuşmuş seçim sistemine saldırıyor, kadınların kürtaj hakkını, eşcinselleri savunuyor. Özel çıkar gruplarının Kongre'deki lobi faaliyetlerini aşağılıyor. Kadın-erkek fırsat eşitliğini savunuyor.
Okullarından on binlerce doları bulan masrafları dolayısıyla ömrü boyunca borç ödeyen öğrencilerin durumunu anlıyor. "Wall Street'e spekülasyon vergisi getirelim. Vergi ile üniversiteleri bedava yapalım" diyor.
Anahtar kelimeleri, "İskandinavya ülkelerinde olduğu gibi sosyal demokrat bir devlet olalım. Politik devrime hazır olun. Radikal bir fikre hazır mısınız?" şeklinde özetlenebilir.
"Ben değil, biz"
Peki Amerikalıların "millenials", Türklerin "y jenerasyonu" dediği grubun apolitiklikten bir anda kurtulup ve on binlerce kişi ile organize bir şekilde Sanders'ı desteklemesinin sırrı ne?
Çünkü Sanders bir ideali ve toplumu temsil ediyor. Kızgın Amerikan toplumunu her konuşmasında ben demeyerek, "biz" diyerek savunuyor.
Robin Hood misali, eşitlikçi, adil, müreffeh bir gelecek vadediyor. Yani üniversite yıllarında, gençlik yıllarında pek çoklarımızın kapılıp gittiği sosyalist hayali popüler bir söylemle halka yeniden sunuyor.
Sanders'ın büyük bir avantajı da var. Tüm seçim kampanyası sırasında birkaç kez gülerken görülmüş olan kurt siyasetçi 40 yıllık siyasi hayatında siyasi olarak tek bir gün bile değişmemiş, dün "a" dediğine bugün "z" dememiş ilginç bir isim.
Dahası kampanyasını insan üzerine kuruyor. Reklamlar yerine, TV'lerdeki münazaralarda mesajlar vermek yerine tüm enerjisini kapı kapı dolaşmaya, insanları 20'lik gruplar halinde toplanıp yaşadıkları mahalle, şehir, eyalet ve nihayet ülkeleri hakkında konuşmaya davet ediyor.
Sanders'ı destekleyen bir arkadaşıma, "neden?" diye sorduğum da, "Türklere anlatmalısın. Amerikalılar olarak dürüstlüğe, bozulmamışlığa destek veriyoruz" dedi.
Biraz da mesele öyle. Sanders bir yalancı değil. Ne düşünüyorsa onu söylüyor. Herkesin ofladığı, pofladığı konuları en hırslı ve coşkulu şekilde kameralar karşısında gündeme taşıyor.
Demagog mu? Büyük ihtimalle evet.
Çünkü tüm bu vaatlerin ardında bir plan yok. Üniversiteler bedava olacak diyor, fakat bununla ilgili planı yok.
ABD hapishanelerini boşaltacağım diyor. Yine plan yok.
Irak savaşını, Obama politikalarını eleştiriyor. Çok soru sorulduğu zaman kızıyor, fakat Ortadoğu politikasına bir alternatif sunmuyor. DAEŞ'le mücadeleyi konuşurken bir otokrattan fazlası olmayan Ürdün Kralı Abdullah'a "bir kahraman" diyerek pot kırıyor.
İşte bu yüzden ben Sanders'ı ve onu destekleyenleri "absürt solun yükselişi" olarak adlandırıyorum. Başka bir gazeteci arkadaş bunları "über liberaller" olarak andı.
Obama'nın seçilmesiyle birlikte sistemin çok da parçası olmayan, dürüstlüğü ve sol kimliği ile ortaya çıkan siyaset tarzı, Demokrat Parti'deki geleneksel hanedanlara karşı önemli bir meşruiyet ve yer kazandı.
8 yıl boyunca da bu siyasetin iç politikadaki planları başarılı oldu. Kendini kanıtladı.
Şimdi Demokratlar, sivil haklar hareketinde ırkçılığa karşı savaşmış, gelir adaletsizliğine karşı çıkmış, Merkez Bankası başkanlarını azarlamış, Irak Savaşı'na, tartışmalı yasalara karşı hep tavrını açıkça koymuş bu garip ve yaşlı adama şans vermek istiyorlar.
40 yıllık rüyaya oy veren büyükler kadar; yaşları 18'i yeni bulmuş ya da üniversiteden yeni mezun olmuş; internet, sosyal medya, ve ülkedeki sosyal liberalleşmenin etkisiyle de artık dünyaya çok daha açık bir neslin de temsilciliğini artık Sanders yapıyor.
Artık sadece Amerikalı olmak istemeyen, dünyalı olmak isteyen bir nesil var ortada.