Sanırım Washington'da her şeye dikkatli baktığınızda bir tür kriz bulmak mümkün. Eğer her şeyi akışına bırakır ve olayların perde arkasını karıştırmazsanız, pek çok konu size süt liman gözükebilir. Fakat birkaç soru, birkaç arka plan mülakatı gerçek resmi biraz ortaya çıkarmak için her zaman size yeterli bilgiyi verir.
İşte çoğunlukla büyük Amerikan ve Türk savunma şirketlerinin üyesi olduğu Amerikan Türk Konseyi'nin (ATC) 34. Yıllık konferansı da böyleydi. ATC buradaki en önemli Türk-Amerikan forumu olarak görülüyor. Ellerinize programları aldığınızda ABD Başkanı Barack Obama'nın konferansa gönderdiği tebrik notunu görüyorsunuz fakat salondaki katılımcıların sayısı geçen seneye oranla az. Obama tebrik göndermiş ama geçen yıllarda ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın bile katıldığı konferansa bu yıl resmi katılım müsteşar yardımcısı seviyesinde tutulmuş. Neden?
Çünkü Türk yetkililer ATC'nin kendi hassasiyetlerini dikkate almadığını düşünüyorlar. Geçen yıl eski ATC Başkanı büyükelçi James Holmes'un istifasına giden süreçte de benzer kaygılar vardı. Sanki ATC yönetimi Türk hükümetine mesafe koyuyor, farklı bir politik bir ajandayı takip ediyormuş gibi bir izlenim. Her ne kadar şimdi yeni bir başkan seçilmiş olsa da, sıkıntılar giderilememiş gibi görünüyor.
Büyük bir Amerikan savunma şirketinin çalışanı bana Türk sivil ve askeri yetkililerin katılımındaki düşüşün kendisince de gözlendiğini söyledi. Neden diye sorduğumda da ATC yönetiminin tutumunu işaret etti. "Türkleri mutsuz ettiler" dedi.
Zaten bu yıl ana konuşmacılardan olan Senatör John McCain de Türkleri çok mutlu edecek şeyler söylemedi. Doğrudan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı hedef alarak "gücü tek elde toplamak için demokratik hakları tehlikeye atıyor" dedi. Dönüp başka bir Amerikalı iş adamına "sizce bu normal mi?" diye sordum. "Obama'yı eleştirmesini beklerdim ama Erdoğan'ı eleştirmesini şaşırtıcı buldum" dedi.
Keza ABD Büyükelçisi John Bass de sözünü sakınmadı. Akşam yemeğindeki 25 dakikalık konuşmasında Türkiye'deki medya özgürlüğünde yaşanan sıkıntıların seçmenlerin iyi derecede bilgilendirilmesini engellediğini ve dolayısıyla seçimlerde bilgilenmiş bir tercih yapmaları konusunda endişeleri olduğunu söyledi. Büyükelçi seçim güvenliğinden de dem vurarak tüm tarafları şiddetten uzak durmaya çağırdı.
Peki Amerikalılar Türk iç politikası hakkında bu kadar atıp tutarken Türkler ne konuştu?
Tabii ki savunma işbirliğini, yaşanan sorunları, ihaleleri, daha fazla nasıl iş yapabilirizi. Yani konferansın amacı neyse onu.
Amerikalı iş adamının da söylediği gibi "Amerikan kibri" Türk yetkililer ve Amerikalı yetkililerin tercihlerindeki bu farktan da hissediliyor. Devamlı Türkiye'yi azarlayan bir tavır ne yazık ki Ankara'da da alerji yaratıyor.
Güvenlik ve savunma panellerinden birinde konuşan Savunma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Celal Tüfekçi de Türklerin rahatsızlığını kibarca dile getirdi. Tüfekçi, "bu yıl ilk kez katılıyorum fakat konferansın momentumunun düştüğünü bana söylediler. Umarım bu durgunluk daha güçlü iletişimle yakında çözülür. Bu tür etkinliklerde iki ülkenin de hassasiyetlerinin gözetilmesi gerekir" dedi.
Panel sonrası yanına gidip bunun neden kaynaklandığını sorduğumda ise Tüfekçi şöyle dedi; "Tam olarak ne sorun olduğunu size söyleyemem fakat durum ortada. Pek çok mesele var. Örneğin sayın Müsteşar bugünkü oturuma katılmadı çünkü Amerikan muadilinin panele gelmeyeceği ortaya çıktı. O da konferansı terk etti. Bunlara dikkat edilmiyor"
İki ülke arasındaki politika farklılıkları da Korgeneral Salih Ulusoy'un bir panelde "Suriye'deki YPG, PKK'nın bir koludur" demesiyle bir şekilde gündeme geldi. Kendi gençliğinden bu yana PKK ile yaptığı mücadeleden bahseden Ulusoy, "PKK, YPG ile bağını basına açıklamıştı. Aralarındaki ilişki çok açıktır" dediğinde yanındaki Amerikalı yetkililer rahatsız oldu. Konuşmacılardan ABD Savunma Bakanı Yardımcısı James Townsend bu YPG-PKK analojisi karşısında sessiz kalmayı tercih etti. Panel sonrası Anadolu Ajansı'ndan bir arkadaş Townsend'in yanına giderek bu yoruma neden yanıt vermediğini sordu, o da, "gerçekler kendini müdafaa eder" gibi bir şey söyleyerek yürüdü gitti.
Konuyu resepsiyonda bulduğum büyükelçi John Bass'e de sordum. "Bu konuda anlaşmamakta anlaştınız mı?" dedim. Bana daha çok diyalogun gerektiğinden, alandaki gerçeklerden bahseden klasik diplomatik bir yanıt verdi. O sırada Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu ve ABD Başkanı Obama'nın Terörle Mücadele Özel Yardımcısı Lisa Monaco'nun görüşme notu basına verildi. Baktım, açıklamada PKK hiç geçmemiş.
Kasım seçimleri ve sonrasında Obama'nın görev süresinin dolmasıyla tüm bu tablo çok çabuk değişebilir. Fakat şimdilik durum böyle.
ragip.soylu@sabah.com.tr
@ragipsoylu