Tarih Nisan 2013, barış sürecinde Türkiye kritik bir viraja girmiş ve herkes PKK'nın güçlerini kısa süre içerisinde Türkiye'den çekmesini bekliyor. Ruşen Çakır, Kandil'dekilerin niyetini öğrenmek için iyi bir gazetecilik yaparak KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan ile buluşuyor. Kalkan ilginç şeyler anlatıyor bu röportajında:
"İran'ın bizim üzerimizden olmasa da süreci sabote etme imkanları var, bunu herkes bilmeli ve ciddiye almalı. İran bölgesel bir güçtür, bölgesel örgütleri, aktörleri var. İsterse, tümden sabote edebilir demiyorum ama süreci provoke edebilir. Şimdi böyle yapıyor mu, bilmiyorum ama bazı şüphe verici işaretler var. İran'ın önünde iki seçenek var. Birincisi sürece stratejik olarak karşı çıkıp sabote etmek ki bu durumda tedbirli olmalıyız. Böyle bir durum bize olumlu yansımaz, çatışmalı yansır. Fakat illa böyle olacak diye bir kayıt yok. Madem ki Türkiye Kürt sorununda farklı bir yaklaşım gösteriyor, İran da belki örnek alıp benzer bir yaklaşım sergileyebilir. Fakat birincinin işaretleri çoktur."
Kalkan bu sözlerinde yalnız değil.
PKK'nın İran kolu PJAK'ın dış ilişkiler sorumlusu Şamil Başir de Al-Monitor'e aynı ay şu açıklamayı yapıyor:
"İran barış süreci ile bölgede daha fazla izole olacağını düşünüyor. İran gelecekte Kürt hareketine karşı olacak mücadelesinde yalnız kalacak. "
Çok önemli bir şey söylüyor Başir, Türkiye'de Kürt sorununun çözümünün Suriye'deki Kürt güçleri ve Türkiye arasındaki işbirliğini artıracağını ve bu durumda da Esad rejiminin üzerindeki baskının yükseleceğini belirtiyor. "Bu durum İran'ın en yakın dostunun sonunu hazırlayacak" diyor.
Zaten İran'ın barış sürecine verdiği yanıt yarı-resmi Fars Haber Ajansı ile Başbakan Erdoğan'ın "ABD ve İsrail planını uygulamaya başladığını söylemek" oluyor.
Milliyet'e konuşan bir İranlı diplomat, çözüm süreci sonunda eve dönmesi beklenen İranlı PKK militanlarının kendi ülkelerine dönmelerine izin vermeyeceklerini açıklıyor.
Tabi tüm bu tabloyu değiştiren çok şeyler oldu elbette. Gezi Parkı, ardından 17 Aralık girişimi ve en önemlisi DAEŞ'ın yükselişi ve Irak ile Suriye'de İran'ın bir anda kurtarıcı rolüne bürünmesi.
Fakat İran hep kârlı çıktı. İran nükleer anlaşması ile üzerindeki baskılardan da kurtuluyor, yeni finansal kaynaklar, ekonominin yurtdışına açılması ile bölgedeki emellerini de genişletiyor.
Peki İran aynı anda hem Irak'ta hem de Suriye'de bu kadar etkili olmayı nasıl başardı?
Kürdistan partileri İrancı
İran'ın Irak Kürdistanı ile ilişkisi hep güçlü oldu. Fakat Türkiye'de pek çoklarının bilmediği, Celal Talabani'nin lideri olduğu Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB)'nin İran ile yakın ilişkisi. KYB o kadar önemli ki bana Kürdistan misyonunda çalışan bir diplomat, "Kürdistan dediğiniz KYB ile Barzani'nin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP)'nin birleşmesinden ibarettir" diyerek açıklamıştı bu durumu. DAEŞ, geçen yıl Erbil kapılarına vardığında İranlılar özellikle KYB başta olmak üzere Peşmerge'ye ağır silah verdi ve askeri danışmanlarını sahaya gönderdi. (Türkiye'nin Kürdistan'a nakit para ve askeri teçhizat sağlamak dışında DAEŞ'in saldırılarının ilk günlerinde bir şey yapmaması KDP'li uzmanlar ve yetkililer arasında büyük düş kırıklığı yarattı) İran bundan önce de KYB'nin içinde etkiliydi. Öyle ki, Mayıs'taki KYB liderlik krizi İran'ın "geçici başkanlık konseyi" önerisi ile çözüldü.
Sadece bu da değil. KYB'den ayrılanların kurduğu ve ülkenin ana muhalefet partisi olan Değişim Hareketi'nin de İran'la ilişkileri gayet net. Seçimlerden ikinci çıkan Değişim Hareketi ve KYB'nin Süleymaniye kentinin yönetimi konusunda yaşadıkları anlaşmazlığı ise yine İranlı delegelerin ikna turları ile çözülmüş görünüyor.
Son aylarda Irak Kürdistanı'nda Türkiye ile sıkı fıkı olan Barzani'yle ilgili çıkarılan "Başkanlık krizi"nin de arka planında bu var. Hem Değişim Hareketi hem de KYB üzerinde ağırlığı olan İran, PKK ile Türkiye'nin yaşadığı çatışmanın ortasında Barzani'yi cezalandırıyor ve komşusundaki ipleri ele almak istiyor.
Bu yüzden Cumhuriyet Muhafızları'nın efsanevi komutanı Kasım Süleymani'nin Kürdistan'a geçen aylarda yaptığı ziyaret kimseyi şaşırtmıyor.
Ya Suriye'de durum nasıl?
Suriye'de İran'ın PYD ile işbirliği çok daha dolaylı. PYD Haseke'de uzun süre Esad rejimi ile bir yaşadı, PYD'liler özel görüşmelerinde Esad rejimini DAEŞ'e karşı bir müttefik olarak görebileceklerini saklamıyorlar. Bu yüzden Rudaw'ın dün PYD'nin Deyruzzur'daki Esad askerlerini desteklemek için ek güç gönderdiğini haberleştirmesi gayet olağan bulundu. İran, ABD'nin herhangi bir zayıf anında, PYD için de, Esad üzerinden büyük bir müttefik olarak konumunu sürdürüyor. Nasıl olsa, düşman ortak.
Dün röportaj yaptığım Micha'el Tanchum da aynı şeyi söylüyor. İran'ın amacının Türkiye'nin kendi topraklarının güneyini, ve aynı zamanda Suriye ve Irak'ın kuzeyini etkisi altına alarak Türkiye'yi sıkıştırmayı planladığı konusunda uyarıyor İsrailli uzman.
Cemil Bayık'ın İrancılığına işaret ediyor. Bu bana HDP lideri Selahattin Demirtaş'ın Hizbullah kanalı El-Manar'da "şanlı direnişinizi destekliyoruz" açıklamasını hatırlatıyor nedense.
İran da halinden o denli memnun ki, kendi Kürdistan'ında Kürtçe eğitime izin verirken, PKK ile ilgili tavrını da net ifade ediyor.
İranlı Tasnim haber ajansına göre, İran İçişleri Bakanı Abdulrıza Rahmani Fazlı, İran'ın Türkiye'nin PKK ile sürdürdüğü savaşta tarafsız kalmaya karar verdiğini söyledi. "Biz bu konuda tarafsız olduğumuzu çok kez söyledik" diyor.
PKK'nın İran'la hala çatışmasızlık içinde olduğunu hatırladıktan sonra…
Başka bir şey eklemeye gerek var mı?
ragip.soylu@sabah.com.tr
@ragipsoylu