"Süreç konusunda devletin geleceğini düşünenler ve seküler güçler hızla sorumluluk almalıdır." Sosyalist-milliyetçi Kürt hareketinin önemli figürlerinden HDP Milletvekili Aysel Tuğluk'un yaptığı çağrı sıradan bir duruma işaret etmiyor. Sıradan bir darbe çağrısı gibi algılansa da, "seküler güçlerin hızla sorumluluk alması" daha derin anlamlar içeriyor. "Seküler güçler"in Türkiye'de ancak antidemokratik yollarla veya darbelerle iktidara gelebilen Kemalist, etnik milliyetçi ve militarist güçler olduğunu hatırlatan Radikal Gazetesi Yazarı Oral Çalışlar şunu soruyor: "seküler güçler bizim bilmediğimiz şekilde göreve gelecek; Kürtlerle kardeşlik ve eşitlik temelinde, sorunlara çözüm üretecekler de, biz mi anlamıyoruz?" Yeni Şafak Gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi ise, "Aysel Tuğluk'un sekülerleri, Kürtlere ne yaptı?" sorusu ile bu coğrafya ait gerçeği hatırlatıyor.
Batının sekülerlik yaklaşımı, Fransa istisnasıyla, 1648 Westphalia Antlaşmasıyla biçimlenmiş. Bu anlayış bir yandan devlet ile kilise arasında bir mesafeye yol açmış. Diğer yandan insanların inanç farkı gözetmeksizin eşit ve özgür olduğuna yönelik bir ideali ortaya koyduğundan, demokrasinin de hazırlayıcısı konumunda. Bu yüzden Batıda sekülerlik ve demokrasi birbirinin ayrılmaz parçası. Sekülerliğin temel esprisini yansıtmayan bir siyasal yapı, demokratik de olamıyor. Bu yüzden sekülerlik toplum karşıtlığına işaret etmiyor, aksine toplumsal meşruiyet ancak bu şekilde sağlanabiliyor.
Ancak aynı anlayış doğuda farklı bir sonuca yol açıyor. Batılı yaşam tarzının ve siyaset felsefesinin ideolojik bir program ve ajanda olarak doğuya transfer edilmesi kaçınılmazlaşıyor. Bu da sekülerliği savunan yapılar ile toplumun ezici çoğunluğu arasında ontolojik bir soruna yol açıyor. Bu yüzden seküler hareketlerin neredeyse tamamı, toplumu gericilikten kurtarmak, aydınlatmak, özgürleştirmek gibi hedeflere sahipler. Toplumsal gerçekliği reddedip, onu değiştirilmesi ve dönüştürülmesi gereken bir nesne olarak gören hareketlerin, meşruiyetini toplumdan almaları zaten mümkün değildir. Değilse meşruiyet ancak ortaya konan idealin ahlaki değerinden türetilebilir. Sekülerlik bu şekilde meşruiyet aracına dönüşür.
Şöyle bakalım: CHP bu iddiaya sahip. PKK, Esad Rejimi başka bir şey demiyor. CHP'nin eseri olan 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında yer alan yapının hedefi toplumu dönüştürmektir ve aydınlatmaktır. PKK'nın söylemi, ideolojisi ve bunun yansıdığı KCK Anayasası/sözleşmesi 1936 Sovyet Anayasasından çok farklı değil ve özgürlükleri seküler hedefler için, örneğin gericiliğe karşı mücadele için kullanılması gereken imkânlar olarak tasarlar. Esad'ın anayasası da benzer. Bir toplumun sosyokültürel veya etnik yapısını beğenmeyen her hareket, kaçınılmaz olarak etnik, ideolojik, kültürel ve bunun bir aracı olarak da ekonomik temizliğe girişir. Bunun pek çok örneği bu coğrafyanın da gerçeğini oluşturmaktadır.
Ancak Demokrasi öncelik ise, bu batılı anlamda bir sekülerliğe de yol açabilir. Çünkü toplumun dönüştürülmesi gereken bir nesne yerine, kurucu olarak kabul edildiği, ama aynı zamandan her türlü farklılığın eşit özgürlük temelinde siyasal işleyişe katıldığı bir sistem seküler de olmak zorunda. Aysel Tuğluk, Çalışlar'ın itirazına rağmen, Batı'nın Ortadoğu coğrafyasında sekülerliği demokrasiye tercih edeceğini bildiği için ve yine IŞİD'in bunun için iyi bir fırsat sunduğunu çok iyi bilen biri. Tekrar Selvi'nin sorusunun çağrıştırdığı sonuca gelelim. Aysel Tuğluk'un sekülerleri Kürtlere ne yaptıysa, kendisinin ait bulunduğu Seküler-sosyalist Kürt hareketinin Kürt coğrafyasındaki "öteki"lere yapacağı şey farklı olmayacaktır. Etnik-kültürel-ideolojik-ekonomik bir temizlik... Dert demokrasi olmayınca bu coğrafyada vahşetleri ideolojik mistifikasyonlarla şu veya bu cephe adına sürdürmek de gündemden bir türlü düşmüyor. Batılı aktörlerin bu gerçeği de dikkate almasında yarar var.