12 Ekim Pazar günü Türkiye'de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kürsü yargıç ve savcılarından oluşacak on üyesi için yapılan seçim sonuçlandı. Seçime eski Kemalist seçkinleri temsil ettiği düşünülen YARSAV, lideri Pennsylvania'da bulunan ve dini bir hareket görüntüsü altında devlet kurumlarında kontrol sağlamayı hedefleyen Gülen hareketi ile, politik ve sosyo-kültürel olarak hükümet partisine mesafeli olmakla birlikte demokratik ve çoğulcu bir yargı talebini dile getirenlerin de temsil edildiği Yargıda Birlik Platformu (YBP) katıldı. YARSAV seçimlerde, 2010'un aksine hiç bir varlık gösteremedi. Seçim Paralel Yapı ile YBP arasında bir yarışa sahne oldu. YBP 10 koltuğun 8'ini alarak seçimin kazananı oldu.
HSYK'nın toplam 22 üyesi var. Bunlardan dördünü Cumhurbaşkanı öğretim üyeleriyle avukatlar arasından seçiyor. Adalet Bakanı ve Müsteşarı ad hoc üye. Bir üye Türkiye Adalet Akademisinden geliyor. Üç üye Yargıtay, iki üye de Danıştay'dan geliyor.
Kurulda TBMM'nin herhangi bir rolü söz konusu değil. Yine 22 üyenin en az 15'i meslekten yargıçlardan oluşmakta. Adalet Akademisinden seçilen üye ile müsteşarın da meslekten yargıç oldukları dikkate alındığında esasen 22 üyenin 17'sinin meslekten yargıç olduğu bir HSYK'dan söz ediyoruz ki, bunu Avrupa Standartlarıyla bağdaştırmak güç. Zira Venedik Komisyonunun da saptadığı gibi orantısız bir yargıç temsili, mesleki dayanışmacılık veya kayırmacılık gibi sorunları ortaya çıkarabilir.Bu yüzden HSYK seçimleri demokrasi için hayatiydi. Yargısal alana müdahalesi anayasal olarak mümkün olmayan hükümet kanadı, Yargıda Birlik Platformunu desteklemekle seçime ancak dolaylı bir şekilde müdahil olabildi. Oysa paralel yapı hem YARSAV ile işbirliği içine girerek bir iki elemanını onların listesinden seçime soktu. Hem de bağımsız bir liste çıkarmak suretiyle seçimlere doğrudan müdahil oldu.
Çok daha önemlisi, 2011'den beri Yargıtay ve Danıştay'a taşıdığı yüksek mahkeme üyelerini de sahaya sürdü. Bu şekilde yargı hiyerarşisinin imkânlarını seferber etmiş oldu.