Cemal Kaşıkçı cinayeti ile ilgili çok ilginç gelişmeler yaşanıyor. Bütün dünya adeta bu cinayete kilitlendi. Burada Türkiye'nin doğru ve soğukkanlı tavrının ne kadar önemli olduğunu söyleyerek yazıya başlayayım. Zira Kaşıkçı ortadan kaybolduğunda dünyada bu kayboluş ile Türkiye birlikte anılıyordu. Sanki Türkiye bu işte bir pay sahibiymiş gibi bir hava yayılmaya çalışıldı ilk etapta.
Ancak Ankara öyle diplomatik, öyle kararlı bir yol izledi ki… Şimdi ABD'den Avrupa'ya herkes burada bir cinayet soruşturmasının ne büyük bir hızla ve titizlikle yürütüldüğünü ve Türkiye'nin bu cinayetin hesabını sormakta ne kadar kararlı olduğunu görüyor.
Peki elimizde neler var? Emniyet ve savcılık konsolosluktaki çalışmalarını bitirip, başkonsolosun konutuna geçtiler oradaki arama da tamamlanmak üzere. Bütün oklar bunun bir cinayet olduğunu ve cinayetin de ya konsolosluk ya da konutta işlendiğini gösteriyor.
Başkonsolos Utaybi salı günü ülkesine uçtu. Bugün yani perşembe için dönüş bileti var ancak Suudi Arabistan görevden alındığını açıkladı. Zaten genel tablo başkonsolosun cinayetin tam ortasında yer aldığına işaret ediyor. Artık buraya dönme ihtimali zayıf. Suudi Arabistan 'cezayı biz veririz' diyebilir. Hatta bu cinayetin bütün faturası başkonsolosa da çıkabilir.
Bu aşamadan sonra eldeki bulgular Adli Tıp'a gidecek ve sonuçlar değerlendirildikten sonra açıklanacak. Ancak şimdiden Kaşıkçı'nın kendi devleti tarafından öldürüldüğü gayet açık. Tabii buradaki emir komuta zincirini çözmek gerek.
Peki bundan sonra ne olacak? Batı'daki gelişmelere bakınca bu cinayetin veliaht Prens Selman2ın kredibilitesini ciddi anlamda sarstığını söyleyebiliriz. Almanya, İngiltere ve Fransa ortak deklarasyon yayınladılar. ABD her ne kadar Suudi Arabistan'la ilişkimizi bozmayız dese de Selman'ı gözden çıkarabilir.
Genç veliaht reformist görünerek Batı'nın sempatisini toplamaya çalışıyor bir yandan da ülkesinde büyük kıyımlar yapıyordu. Şimdi dünyanın gözünün önünde bir cinayet işlenince rüzgar onun aleyhine döndü. Kısacası ülkedeki taht kavgası alevlendi. İktidar mücadelesinde Selman büyük güç kaybetti.
Kaşıkçı'yı sadece bir gazeteci olarak düşünmememiz gerek. O çok önemli bir ailenin parçası ve devletin tam göbeğinde bir isimdi. Suudi Arabistan'ın 'J Edgar Hoover'ı olarak da tanımlayabileceğimiz Faysal el Turki'ye çok yakındı. Prens Selman ise Turki'yi 'müesses nizam'ın temsilcisi ve bir tehdit olarak görüyordu. Zira o yerleşik yapıya savaş açmıştı. Bu savaşta Kaşıkçı'yı da muhalif tutumu, Arabistan'ın içinde ve dünya çapındaki gücü ile bir tehdit olarak görüyordu.
Elbette cinayetin kimler tarafından hangi saikle işlendiği önümüzdeki günlerde netleşecek ancak bugün görünen itibarı ile iktidar mücadelesinin en vahşi örneklerinden biri olarak tarihe kaydedebiliriz…