Türkiye Avrupa ile hızla yeniden yakınlaşıyor. ABD Başkanı Trump ile yaşanan sorunlar belli ki Avrupalı liderlerde bir empati hissi yarattı, zira Trump'ın korumacı ve agresif iktisadi politikalarından hepsi şikayetçi. O nedenle Türkiye'ye yönelik peş peşe destek açıklamaları geliyor.
Hükümet de hızlı bir trafik içinde. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron ve İngiltere Başbakanı Theresa May ile telefon görüşmeleri yaptı. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ise Almanya ve Fransa'daki mevkidaşları ile bir trafik içinde. Öte yandan Albayrak, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile birlikte Dördüncü Reform Eylem Grubu toplantısı düzenledi ve orada yaptıkları ortak açıklamada AB ile ilgili hızlanan gelişmeleri, gümrük birliği görüşmelerinin yeniden başlaması ile iglili çalışmaları, reform yönündeki hedefi, yargıda atılması planlanan adımları, yargı reform strateji belgesinde yapılacak olan güncelleme, cari açığı azaltma yönünde planlanan adımlar ve kısacası Türkiye'nin AB hedefi kuvvetli bir şekilde vurgulandı.
Uzun bir süredir son derece yavaş bir seyirde devam eden ilişkiler açısından bunlar son derece umut verici açıklamalar ve temaslar. Şimdi Macron'un Türkiye'ye yönelik 'Rusya ile birlikte stratejik ortağımız olsun' lafına takılmayı çok doğru bulmuyorum. Elbette ilişkilerin yeniden iyi bir ivme yakalama potansiyeli taşıdığı şu günlerde söylenmiş olması can sıkıcı ancak ben bu lafı Macron'un kendi kamuoyuna yönelik söylenmiş bir laf olarak algılıyorum. Ankara zaten gereken cevabı verdi. Fransa cumhurbaşkanının bu olumsuz ve yanlış yaklaşımı bizi demotive etmemeli. Zira Türkiye'nin AB doğrultusunda bir reform sürecine yalnızca üyelik nedeniyle değil, tam anlamıyla işleyen bir hukuk devleti tesis etmek ve ilerlemek için de ihtiyacı var. O nedenle zamanında 'Brüksel Kriterlerini Ankara Kriterleri yapalım' lafı çok kullanılırdı. Şimdi bu lafı yeniden hatırlama zamanı.
Trump Başkanlığındaki ABD yönetimi hızla bariyerleri artırmaya, serbest ticareti azaltmaya doğru gidiyor. Bu kısa vadede ABD ekonomisi için faydalı görünse de muhakkak orta vadede ciddi problemler ortaya çıkacak. ABD liberal ekonomi ve serbest ticaret sayesinde dünyanın en büyük gücü oldu. Şimdi buna karşı durarak tarihte durduğu yere de bir tezat oluşturuyor. O nedenle Türkiye ABD'nin baskılarına ve çektiği sınırlara inat başta Avrupa olmak üzere dünya ekonomisi ile entegrasyonu ne kadar artırabilir, AB ile siyasi diyaloğu ne kadar geliştirebilirse o kadar ABD'nin mevcut politikalarını değişim yönünde zorlayabilir.
Türk ekonomisi deyince son derece büyük bir ekonomiden bahsediyoruz. Üstelik tam da global finans sisteminin göbeğinde bir ekonomi… Burada önemli olan çok yönlü ekonomik ve siyasi ilişkileri çeşitlendirerek sürdürmek, yargıdaki sorunlarla ilgili adımlar atmak ve Trump'a inat onun korumacı ve müdahaleci çizgisine karşı cepheyi genişletmek. Bu yönde ilerlemek Türkiye'nin marjinalize edilemeyecek kadar büyük ve önemli bir ülke olduğunu gösterecek, yabancı yatırımcıları çekecek ve ABD ile ilişkileri de yeniden raya oturtacaktır…