Türkiye-ABD ilişkilerinde rahip Brunson üzerinden yaşanan gerilim son günlerde sanki iki ülke tamamen birbirinden kopuyor gibi bir hava ile sunulmaya başlandı. Ancak gelişmeleri dikkatle takip edince bu yorumların çok maksimalist olduğu ortaya çıkıyor…
Evet, iki ülke arasında tutuklu bulunan ABD vatandaşı, evanjelist rahip Andrew Brunson üzerinden ciddi bir kriz var. öte yandan iki ülke ilişkilerinin seyrine baktığınızda çizginin hiç bir zaman lineer olmadığını görürsünüz. Türkiye-ABD ilişkileri iniş-çıkışlarla dolu. Evet bu kez iniş epey sert görünüyor ama iki taraf da müttefikliğin devamının ülkelerin yararına olduğunun farkında. O nedenle karşılıklı diyalog kapıları sonuna kadar açık tutuluyor, hem Türk Dışişleri bakanı hem de ABD'li mevkidaşı çok sık görüşüyor ve Türkiye'den bir heyet ABD'ye temaslar için ayak bastı bile.
Olayların içinde yaşarken her şey öncekilerden daha önemli ve canlı görünüyor ancak unutmayalım ki Irak Savaşında tezkere krizini, hatta çuval skandalını aşmayı başarmış iki müttefikten bahsediyoruz. Bu da aşılacaktır. Önemli olan iletişim kanallarının sağlıklı bir şekilde açık tutulması.
ABD Brunson'ın tutukluluğundan kimliği dolayısıyla büyük rahatsızlık duyuyor. Evanjelist tabana karşı Brunson'ı en üst perdeden savunuyor ve iadesini talep ediyor. Öte yandan Türkiye de ABD'de tutuklu bulunan Halkbank Genel Müdür yardımcısı Hakan Atilla'nın tutukluluğundan fevkalade rahatsız. Tepkisini ABD gibi üst perdeden dile getirmiyor, arka kapı diplomasisini işletiyor fakat günün sonunda rahatsızlık aynı. Bu nedenle iki ülke birbirinin hassasiyetlerine anlayışla yaklaşmalı.
Ben kaynaklarımdan edindiğim bilgiler ve olayların seyrine bakınca bu krizin çözülme evresine girdiğini görüyorum. Zira iki taraftan da yapıcı açıklamalar gelmeye başladı. Unutmayalım ki dünya iki gündür ABD ile ilgili başka bir başlığı konuşuyor. Trump yönetimi İran'a yönelik yaptırımları sertleştirerek geri getirdi. Bu çok tartışmalı yaptırım kararları Trump'ın Ortadoğu politikasında İran'ı çevreleme planının devrede olduğunu gösteriyor. Böyle bir konjonktürde Türkiye'nin kendisinden bu kadar uzaklaşmasını istemez. Zira bu Rusya'nın ve dolayısıyla İran'ın elini güçlendirecek bir gelişme olur.
Bu nedenle Türkiye'yi kendi ekseninden uzaklaştırmamak için krizi yumuşatma adımları atacaktır. Keza Türkiye de çok yönlü dış politikanın kendisine güç kattığının bilincinde ve son derece akılcı bir politika izliyor. Bir yandan Rusya ile iyi ilişkiler kuruyor, öte yandan Batı ile ilişkilerin öneminin farkında olduğu mesajını veriyor ve ABD ile yaşanan krizin çözümü için gayret gösteriyor.
Evet, Washington'da Erdoğan yönetiminden hiç hazzetmeyen ve hatta işi Erdoğan'dan nefret etme boyutuna getiren isimler var ama ABD gibi büyük bir güç gündelik duygusal gelgitlerle müttefiklerini değiştirmez. O nedenle bu kişisel sürtüşmeler kısa vadeli sonuçlar doğursa da bir süre sonra taşlar yerine oturacaktır. ABD eskisine göre çok daha güçlü ve kendi politikalarını belirleyen ama aynı zamanda ABD ile müttefik kalmak isteyen Türkiye ile ilişkileri sürdürmek kararında olacaktır.