24 Haziran cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP adayı Muharrem İnce'nin yüzde 30'dan fazla oy alması Türk siyasetini şimdiden karıştırdı. Sık sık parti içi iktidar kavgaları ile gündeme gelen CHP bir kez daha genel başkanlık kavgasına tutuşmuş durumda.
İnce önceki gün, Genel Başkan Kılıçdaroğlu ile kapalı bir yemeğin ardından kameraların önünde genel başkan olmak istediğini, yani Kılıçdaroğlu'nun koltuğuna talip olduğunu, Kemal Kılıçdaroğlu'na bu teklifi götürdüğünü söyledi. Kılıdaroğlu belli ki teklife olumsuz yaklaşmış, hemen bunun üzerine böyle bir çıkışın siyasi olarak nezaketsiz olduğunu dile getirdi.
İnce ve Kılıçdaroğlu mücadelesi yeni değil. Daha önce de Muharrem İnce genel başkanlığa aday olmuş ancak parti kurultayında seçilememişti. Öte yandan bu mücadelede yeni olan şeyler var…
Öncelikle yüzde 30 rüzgarının partinin içini nasıl etkileyeceği henüz bilinmiyor. Daha önce Kılıçdaroğlu'nu destekleyen delegeler bu kez kısmen İnce'nin yanına geçebilir.
Öte yandan İnce'nin mesajlarında ciddi tutarsızlıklar var. Geçen haftaya kadar kendisini aday gösteren Kılıçdaroğlu'na karşı genel başkanlık yarışına girmeyeceğini söylüyordu örneğin. Hatta seçimden önce FOX Tv'ye verdiği röportajda kaybederse Kemal Kılıçdaroğlu'nun karşısına çıkmayacağını söylemişti.
Bu sözler unutulmuşa benziyor. Belli ki CHP kanadında yüzde 30 büyük bir zafer olarak algılanıyor ve İnce de bu rüzgara kapılıyor. Halbuki ben İnce'nin 24 hazirandan beri giderek daha fazla tribünlerin rüzgarına kendini kaptırdığını ve egosuna yenildiğini düşünüyorum. Hem sözünü tutmayan bir siyasetçi imajı çiziyor hem de CHP içinde iktidar mücadelesine girerek az riskli ama aynı oranda başarı şansı çok düşük olan yolu tercih ediyor. Zira
Kemalist rejimin temsilcisi olan CHP ne zaman halka yakınlaşır gibi olsa kendi içinde bir dinamik onu yeniden halktan kopuk, tepeden inme modernist ve toplum mühendisi genetiğine geri çevirmek için harekete geçiyor.
Ben İnce'nin CHP'nin içinde kalırsa bu genetiğe teslim olacağına inanıyorum. Üstelik toplumu çoğunluğunda CHP'nin çağrıştırdığı bu miras çok güçlü olduğu için kendi değişmek istese bile algıyı değiştirmesi oldukça zor. Halbuki risk alıp yeni bir siyasi parti kursa Türk siyasetinde kalıcı etki bırakabilirdi…
AK parti ve Tayyip Erdoğan'ın son 16 senede yaptıkları toplum ve devleti yaklaştırdı. Onun öncesinde belli bir modernist ve ultra seküler zümrenin elinde, laik-Sünni-Türk kimliğinin diğerlerinin önüne geçtiği bir zihniyet hakimdi devlete. Başörtüsüne karşı, Kürt kimliğini bir tehdit olarak gören, Ermeni ve Rum vatandaşları potansiyel düşman diye etiketleyen bir zihniyetti bu. Erdoğan önce bu anlayışı yıktı ve dışlanmış kitlelerin kendilerini eşit vatandaş hissetmelerini sağladı.
Bugün toplumun zihninde o eşitsizliği çağrıştıran hala CHP'dir. O nedenle CHP'nin iktidar şansı zor. Ancak siyasiler parti içi iktidar mücadelesinin şehvetine kapılıyor ve kendilerine yeni bir yol çizmektense kendi alanlarında kalmayı tercih ediyorlar.
Türkiye'nin ana muhalefet partisinin bu kavga görüntüsünden çıkamaması yazık! Önümüzde yerel seçimler var ve bir genel başkan değişimi aynı zamanda kadrolarda ciddi bir değişim ve hazırlık demek. Bir kere bunun için de zaman yok.
Kısacası Muharrem İnce ana muhalefetin güçlenmesi için bir umut vermişti ancak ortaya çıkan kavga görüntüsüne bakacak olursak maalesef yine CHP cephesinde değişen bir şey yok…