AB ile yaklaşık bir yıl aradan sonra gerçekleşen Varna Zirvesi fazla bir sürpriz barındırmayacak şekilde yaşandı ve sonuçlandı. AB ile Türkiye'nin arasında bir çok başlıkta sorunlar olduğu malum. İçine kapanan, liberal değerlerden uzaklaşan, çifte standartlı yaklaşımlarını artık saklama gereği dahi duymayan ve İngiltere'nin Brexit kararı ile ontolojik olarak da sarsılan birlik tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşıyor.
Diğer yanda on yıllardır bekletilen ve 2005 yılında heyecanla başladığı müzakerelerde yol almayı bir kenara bırakın yavaşlayan ve hep siyasi önyargılar ile karşılaşan hayal kırıklığı içinde bir Türkiye var.
Kısacası balayı yaşayan bir çift değil, birbirleri ile yola devam mı tamam mı yı tartışan yaşlı bir çiftin ilişkisini andırıyor Türkiye-AB ilişkileri.
Ancak bu tabloya rağmen ben zirveden karşılıklı olarak ilişkilere ivme kazandırarak devam etme niyetinin beyan edileceğini düşünüyordum. Tam da öyle oldu. AB Türkiye'yi hem Suriyeli mülteciler konusunda çok ciddi yük aldığı, hem Ortadoğu gibi kaynayan bir coğrafyada köprü olduğu, hem de İslam dünyasının dialog kurduğu kapısı olarak gördüğü için kaybetmek istemiyor. Türkiye ise Batı ile Doğu arasındaki rolü, cumhuriyet tarihi boyunca Batı ile sürdürdüğü ilişkiler, AB'nin sunduğu perspektif ve çok yönlü dış politika saiki ile AB ile müzakerelere devam etmek niyetinde.
Sonuçta bu ilişki iki tarafın da çıkarına ve pürüzlere rağmen ortak zemin bulmak son derece akılcı. Işt bu nedenlerle pazartesi günü Bulgaristan Başbakanı Borisov'un ev sahipliğinde AB Konsey Başkanı Donald Tusk ve Komisyon Başkanı Jean Claude Juncker ile bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan zirve sonrası ' AB ile aramızdaki güvenin yeniden tesisi için ilk adımı burada attığımızı umuyorum' dedi. Erdoğan mülteciler konusunda Türkiye'nin üslendiği yükü hatırlatarak buna karşı verilen ekonomik yardım sözlerinin yerine getirilmediğini vurguladı. Vize serbestisi ile ilgili de Türkiye'ye yönelik vaatlerin halen gerçekleşmediğini dile getirip terörle mücadele konusu da birliğin Türkiye'ye yönelik eleştirel tavrını eleştirdi ve destek beklediğini hatırlattı. Bence söylediği en önemli cümle 'Türkiye genişleme politikalarının dışında tutulursa büyük hata olur' idi. Bu cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AB hedefine hala ne kadar önem verdiğini ve bu hedeften vazgeçtiğini söyleyenlerin analizlerinin ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor.
Konsey Başkanı Tusk ise sığınmacılar konusu da Türkiye'nin gayretlerini överek başladığı konuşmasında bir yandan da Afrin ile ilgili çekinceleri
olduğunu hatırlattı. Ancak bence AB'nin niyetini göstermesi bakımından çok anlamlı olan şu cümleyi de ekledi: Müzakerelerin garantörüyüm.' Bu da AB cephesinde de Türkiye gibi devam niyeti olduğunu gösteriyor.
Tabii pürüzlere rağmen bu zirvede yapılan açıklamalar olumlu görünse de önümüzdeki günlerde AB ilerleme raporunun yayınlanacağını unutmamak gerek. Orada çok büyük bir olasılıkla devam eden OHAL ve Afrin olmak üzere bir çok konuda Türkiye'ye yönelik ciddi eleştirilerin olması bekleniyor. Ben tüm zorluklara rağmen iniş ve çıkışlarda moral bozmayıp AB rotasından çıkmamamızın bizim için çok önemli olduğuna inanıyorum. Türkiye, AB perspektifini koruyarak yoluna devam etmeli…