Türkiye ve Yemen'in önerisi ile BM Genel Kurul'unda yapılan Kudüs oylaması bir çok açıdan tarihi bir kırılmaya işaret ediyor. Günlerdir Türkiye'nin aldığı inisiyatif ve Tayyip Erdoğan'ın İslam toplumları üzerindeki tartışmasız liderliği üzerine yazdık, konuştuk. Trump'ın küstah kararından sonra 'e hani nerede Müslümanlar? Yaprak kıpırdamıyor, bir akıllı biz miyiz' diye alaycı bir üslup kullananlar sessiz çoğunluğun gücünü ve dünyada dimdik ayakta olan adalet ve vicdan duygusunu gördüler.
Öte yandan başka türlü bir kırılma daha oldu: ABD hep aynı ABD idi. Zayıfı sömüren, emperyalist bir politika izleyen, Ortadoğu'yu karıştıran… Ancak Trump' a kadar bunu çok daha sofistike yöntemlerle ve dille yapıyordu ve 'insan haklarının savunucusu, demokrasinin sesi benim' kılıfına yaptıklarını sokmaya çalışıyordu. Ancak Trump öyle çıplak bir pragmatist ki kendini gizleme gereği duymadan tehdit etti, şantaj yaptı. Yani ilk kez bu kadar açık bir şekilde kendini ortaya koydu. Ve bu da söylem üstünlüğünü kaybetmesine sebep oldu ABD'nin.
Üstelik mevcut Beyaz saray yönetimi bundan gocunmuyor, yaptıklarını herhangi bir kılıfa sokma ihtiyacı duymuyor. Dün gelen bir habere göre ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley 2018-2019 mali yılında ABD'nin BM için ayırdığı fonu 285 milyar dolar azaltacağını açıkladı. Hem de kesintiyi 'doğru yönde atılmış büyük bir adım' olarak niteleyerek! Yani açıkça umurlarında dayanışma, dünya barışı filan olmadığını, sadece ve sadece Amerikan çıkarları ve arzuları doğrultusunda hareket edilmesini istediklerini beyan ediyorlar. Bu ABD'nin mevcut imajının ve üzerine oturduğu değerlerin de yerle bir olması demek.
Ben böyle radikal adımlara Amerikan halkının biriken bir cevabı olacağını düşünüyorum. Yapılan anketler Kudüs kararını yüzde 49'un desteklemediğini gösteriyor ama bu kadar da değil. Herhalde Trump'ın politikalarının tamamı sorulduğunda memnuniyetsizlik artıyor.
Tabii kendimizi kandırmayalım, her ne kadar BM yardımlarında kesintiye gitse de hala ABD tartışmasız en büyük katkı veren. Hatta BM'nin bütçesinin yarısından fazlası Washington'dan geliyor. Önümüzdeki iki yılı kapsayan 5,4 milyar dolarlık bütçenin 3,3'ü ABD'nin katkısı. O nedenle ne kadar zalimlerse, tehditkar olsa da maalesef hala en büyük güç o ve bu dengeler bu günden yarına değişmez ama Kudüs oylaması madden olmasa da manen bir değişim ve dönüşümün mümkün olduğunu gösterdi…
Burada Türkiye'nin attığı adımlar katalizör görevi görüyor. Önce İstanbul'da İslam İşbirliği Teşkilatı'nın zirvesini topladı, ardından BM Genel kurulu için ön ayak oldu, üçüncü adım olarak da Türkiye Kudüs için tüm ülke parlamentolarının 'Filistin Dostluk Gruplarını bir araya getirecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu üç adımı daha önce işaret etmişti. Şimdi onun işareti doğrultusunda ABD'nin, BM Genel Kurul'da alınan karara uyması ve Kudüs kararından vaz geçmesi için çalışmalar yürütülecek, uluslararası platformalar kurulacak. Filistin Dostluk gruplarını toplamayı amaçlayan organizasyonun 2018'de İstanbul'da yapılması hedefleniyor.
Tabii bu inisiyatifleri almak ABD'nin öfkesini daha çok çekmek anlamına gelebilir ama Türkiye Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde mazlumun yanında iddiası ile ortaya çıkıyor ve büyük destek görüyor. Bu desteğin yok sayılması zor. Öte yandan Türkiye'yi yalnızlaştırmak için her türlü seçeneği de Washington yönetimi zorluyor ve zorlayacaktır…