Bir süredir ABD ile yaşanan gerilimler, AB ile fikir ayrılıkları, S400 alımı ve Rusya ile yakınlaşma nedeniyle 'Acaba Türkiye Batı ittifakından kopuyor mu?' sorusu sorulmaya başlandı. Bu yazıda o sorunun cevabını aramaya çalışacağım…
Her şeyden önce bir takım çevreler tarafından Türkiye bu soruyu sormaya ve bir tarafa itilmeye zorlanıyor tespiti yaparak başlayayım. Sanki dış politikada tek yönlü olmak zorundasınız, Rusya ile iyi ilişki içinde iseniz Batı ile kopmalısınız, Ortadoğu'da etkinseniz eksen kayması yaşıyorsunuz gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor.
Son olarak NATO tatbikatında yaşanan skandal işte tam da böyle bir zihniyetin isteyeceği ve planlamış olabileceği türden bir hadiseydi. Zira Türkiye istemese NATO'dan onu atacak bir hüküm yok ancak onun kendi kendine böyle bir kararı vermesi gerekir. İşte böyle bir karar vermeye itmek için bir ya da birden fazla irade bir süredir Türkiye üzerine oynuyor.
Ben bunun siyasi otorite tarafından görüldüğünü ve bu oyunu bozmak için harekete geçildiğini düşünüyorum. Türkiye son günlerde bazı konularda ABD ve Avrupa ile fikir ayrılıkları yaşıyor. Daha önce bunların üzerini örterken artık kendi duruşunun arkasında ısrar ediyor. O nedenle kolay yönlendirilebilen bir ülke olmaktan çıktı bu da başta ABD olmak üzere Batı'nın hoşuna gitmiyor. ABD'de Rıza Zarrab üzernden yaşanan 'yargı şovu' açıkça Türkiye'nin güzünü korkutma operasyonu olarak ilerliyor.
Ancak tüm bu meydan okumalara rağmen Türkiye Batı ile ilişkilerine gündelik sorunların ötesinde önem veriyor. Batı da aynı şekilde Türkiye'nin vazgeçilmesi kolay olmayan bir ülke olduğunu biliyor. Son dönemde bunun örneklerini bulmak mümkün. Başbakan Binali Yıldıım'ın Londra seyahati önemli mesajlar içeriyordu mesela. '50 yıldan fazla süredir üye olduğumuz NATO'dan ayrılmayız! Bu kadar açık! Dedi mesela Başbakan. 'Türkiye ve ABD'nin orta ve uzun vadede daha çok birlikte hareket etmesi gerekir' cümlesini de kurdu. S400 alımının bir sürecin parçası olduğunu, NATO içinden iyi bir teklif gelmediğini hatırlatması da önemliydi. Almanya'ya yönelik de olumlu mesajlar verdi Yıldırım. Kısacası hala Batı'ya yönelik iyi ilişkileri hedefleyen bir Türkiye olduğunu hatırlattı.
Başbakan'ın bu seyahatinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu perşembe günü Yunanistan'ın başkenti Atina'ya gidiyor. Atina bu ziyarete çok önem veriyor. 65 yıl sonra ilk kez bir Türk cumhurbaşkanı Atina'yı ziyaret edecek. Bu bile başlı başına seyahatin ne kadar önemli olduğunu anlatan bir detay. Öte yandan bu seyahat Yunanistan'ın Türkiye'nin AB üyeliğine verdiği desteği de anlatacak. Türk-Yunan ilişkilerinin geçmişteki gerilimleriden sonra yeni ve karşılıklı dialog easına göre farklı bir döneme girdiğini de ifade edecek.
AB ile ilişkiler genel olarak önümüzdeki günlerde ivme kazanacak gibi görünüyor. Vize muafiyeti için atılabilecek bir takım adımlarla ilgili bir liste hazırlandığı ve cumhurbaşkanına sunulduğu söyleniyor. Şayet kabul grürüse 10 Aralıktaki toplantıda sunulacak. Öte yandan Erdoğan Angela Merkel ile kritik bir telefon görüşmesi yaptı ve önümzdeki günlerde bir Paris ziyareti planlanabilir.
Kısacası Türkiye'yi tahrik edip NATO'dan ve Batı bloğundan çıkmasını sağlayacak çevrelerin oyunu görüldü. Türkiye çok yönlü dış politika izlemekte ısrarlı. Hem NATO'nun parçası olup hem de Rusya ve eksenşndeki ülkelerle ilişki kurarak stratejik olarak da ciddi bir zemin kazandıracak bir çizgide devamı hedeliyor. Bir zamanlar çok söylendiği gibi 'eksen kayması' değil bu. Bu 'çok eksenli dış politika'.