Dünyanın Ortadoğu üzerinden büyük bir kutuplaşmaya gittiği, İran'ın güçlenmesi karşısında Suudi Arabistan'ın sertleştiği, Rusya ve ABD arasında Suriye üzerinden vekalet savaşlarının yaşandığı, Yemen'in Riyad'a füze atmaya kalkıştığı, Suudi Arabistan'da gücün el değiştirmeye çalıştığı, Lübnan'da İran etkisinin artmaması için Riyad'ın Başbakan'ı kontrol altına aldığı bir süreçten geçiyoruz. Böyle bir süreçte Türkiye şimdilik temkinli bir şekilde gelişmeleri izliyor, çok öne çıkan bir siyaset izlemiyor.
Öte yandan geçtiğimiz hafta Başbakan Binali Yıldırım'ın Washington'da ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile görüşmesi, bu hafta ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir araya gelmesi Ankara'nın kapsayıcı ve çok yönlü bir stratejiyi hedeflediğinin ip ucunu veriyor. Bir de Almanya ile gerilen ilişkilerin yeniden düzelme trendine girdiğini, Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel'in Antalya'da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile son derece dostane bir görüşme yaptığını da hatırlatmak gerek. Bu gelişmeler en çok 'Türkiye bundan böyle Rusya, Çin ve İran ile ilişkilerini geliştirmeli, Batı ittifakı çökmüştür, NATO'dan çıkmalıyız gibi Avrasyacılık yapan isimlere net bir mesaj. Yok öyle şey! Türkiye hem Batı hem de Doğu ile pekala sağlıklı ilişkiler yürütebilir ve kendini tek tarafa hapsetmekle sınırlı hissetmiyor.
Ben önümüzdeki süreçte AB ile ilişkilerin de yeniden olumlu bir sürece gireceğini düşünüyorum. Zira Ortadoğu üzerinden artan kutuplaşma ve sertleşme Türkiye'nin hem stratejik hem de politik önemini artırıyor. Aynı şekilde Türkiye de böyle bir süreçte bir kutba yaklaşmanın kendi çıkarları açısından doğru politika olmadığını görüyor.
Bu kutuplaşmanın belirginleştiği en kristalize örnek Lübnan. Bu ülke zaten İran ve Suudi Arabistan'ın nüfuz mücadelesi alanı yıllardır. Şimdi İran ve Hizbullah'ın artan etkisine karşı Riyad'ın rahatsızlığı ortada. Öte yandan istifa eden Başbakan Hariri'nin Suudi Arabistan tarafından adeta alıkonulduğu da söylenebilir. Bu gün Lübnan yeni bir çatışmanın zemini olmaya doğru gidiyor. Suudi Arabistan ve İran arasında başlayabilecek bir çatışma zaten geri kalmış İslam coğrafyasının yıllarca geriye gitmesi demek olur.
Ancak ABD'nin desteği ve gazı ile öne çıkan Riyad bu oyunu görmüyor. İran da çok hızlı bir şekilde yayılmacı ve agresif bir politika izliyor. O nedenle Türkiye'nin soğukkanlı ve birleştirici bir rol oynaması böyle bir felaketi önlemek için temel kilit olabilir.
Önümüzdeki günlerde bunun sonuçlarını göreceğiz. Öncelikli olarak Cumhurbaşkanının Rusya, Katar ve Kuveyt'teki temaslarının getirilerine ve Başbakan'ın ABD ziyaretinin etkilerine bakmak gerek...