Geçtiğimiz hafta Türkiye'de çok vahim, çok can sıkıcı bir olay yaşandı. HDP milletvekillerinden Aysel Tuğluk'un annesi vefat etti ve cenazesi Ankara'da defnedilirken bir grup faşist provokatör cenazeyi sabote etmeye, o mezarlığa gömdürmemeye kalktı. Bu olayın doğru bir şekilde anlatılması gerekiyor çünkü gördüğüm kadarıyla Batı medyasında yaşananları mevcut siyasetçilere bağlamak gibi bir kolaya kaçılıyor.
Her şeyden önce şuradan başlayalım: Provokasyon olduğunda neler yaşandı? Aysel Tuğluk bulunduğu cezaevinden hemen İçişleri Bakanlığının bir izniyle çıkarıldı. (Neden tutuklu oldukları vs ayrı bir yazı ve tartışma konusu) 2 günlüğüne evinde kalmasına karar verildi. (Bu rutin bir uygulama değil, normalde yakınlarının cenazelerine katılan mahkumlar aynı gün cezaevine dönüyorlar ancak Tuğluk'a bir ayrıcalık tanındı.) Daha sonra mezarlıkta bir grup faşist provakatör PKK'lıların cenazesini Türk mezarlığına gömdürmeyiz gibi sloganlar ile başlayıp ayrımcı, iğrenç, nefret söylemi içeren sözlü saldırılara başladılar.
Bu olay üzerine cenazede bulunan Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Sırrı Sakık gibi diğer HDP milletvekilleri İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu arayarak durumdan haberdar ettiler. Bakan koşarak olay yerine geldi, kısa süre içinde vali ve emniyetle temasa geçildi. Mezarlık kontrol edildi, olaya karıştığı tespit edilenler gözaltına alındı ve İçişleri Bakanı karakolda olayın görüntülerini saatlerce izleyerek tetkik etti. Ertesi gün sabah erkenden olayı kınayan açıklamalar cumhurbaşkanı, başbakan, adalet bakanı olmak üzere en yukarıdan aşağıya kadar gelmeye başladı. Hemen inceleme derinleştirildi. Aynı gün konuştuğum içişleri bakanı Soylu bana provakatörlerin her türlü bağlantısını araştırdıklarını söyledi.
Kısacası hükümet cephesinde olayın üstünü örtme ya da tepki göstermeme gibi bir durum olmadı, aksine… Daha sonra provakatörlerden biri ile içişleri bakanının bir fotoğrafı çıktı ve sanki bakan bu insanları kolluyor gibi bir algı oluşturulmaya başlandı. Halbuki o gece olayın sıcaklığı ile karakolda etrafını saran kalabalıkla fotoğraf çektirmiş, daha sonra olay aydınlanmaya başlayınca bu fotoğraftaki şahsın bizzat gözaltına alınmasını sağlamış olan da o bakandı.
Böyle bir hadise açıkçası Türkiye'nin gelenek ve kodlarında yok. Her şeyden önce cenazeye saygı çok içselleştirilmiş bir davranış kalıbıdır, öte yandan bu kadar açık ırkçılık da pek buralara özgü değil. O nedenle böylesine tuhaf bir olayın tam da Erbil'deki referandum kararının öncesinde gerçekleşmiş olması bana bu işin organize olabileceğini düşündürüyor. Yani devletin içinde eskiden kalan bir takım derin unsurlar halkın arasına karışıp onları galeyana getirmiş ve bu provakasyonun fitilini ateşlemiş olabilir. Zira son günlerde üst üste olan bazı olaylar Türkiye'de kaos çıkarmak isteyecek güçlerin son derece lehine gibi görünüyor. Bakın daha dün İstanbul'da bir grup Ermeni'yi 'sizlere ölüm' diye bir grubun taşladığı yönünde haberler geldi. Sanki farklı fay hatları harekete geçirilmeye çalışılıyor. Batı'nın bunu iyi görmesi lazım. Türkiye'de iç savaş çıkarmak ya da en azından bir kaosun fitilini ateşlemek isteyecek Ortadoğu'da azımsanmayacak oranda güç mevcut. O nedenle olayların temeline inip propagandalara teslim olmamak gerek. Nitekim zaten karmakarışık olan bölgede Türkiye'nin de destabilize olması işleri iyice kördüğüm haline getirir…