Geçtiğimiz hafta Salı akşamı gelen acil bir telefonla hayatımın en öğretici ve iz bırakıcı birkaç gününe kapı açtım. Telefon cumhurbaşkanlığından geliyordu ve beni Emine Erdoğan'ın Bangladeş'e sığınan Arakan Müslümanlarını ziyaret edeceği seyahate davet ediyordu. Apar topar yaptığım bir çanta ile ertesi gün uçağa bindim. Uçakta Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan'ın yanı sıra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı ve insan hakları komisyonu başkanı Ravza Kavakçı Kan ve yardımları yapan TİKA'nın Başkanı Serdar Çam gibi isimler de vardı.
7 saati geçen bir uçuşla Bangladeş'in başkenti Dakka'ya vardık. İndiğimizde saatler sabaha karşı 2 buçuğa yaklaşıyordu. 3-4 saatlik bir uyku ancak uyduk ve ertesi sabah erkenden yine havaalanına gitmek için yola koyulduk. Arakanlıların bulunduğu kampa varmak için 1 saat uçmak ve ardından karayolu ile seyahat etmek gerekiyordu.
Kampa en yakın havaalanının bulunduğu Cox's Bazaar'a indiğimizde dünyanın en fakir ülkesi Bangladeş'in başkenti Dakka'da gördüklerimden çok daha fazlasına hazır olmam gerektiğini anladım. Büyük bir keşmekeş, şerit kavramının olmadığı bir trafik ve yolda araçtan daha fazla hayvan ve insan. Arabaların seyahat halindeyken devamlı kornaya basmaları da cabası!
O yorgunlukla 1 saatlik uçuşun ardından bizi bekleyen araçlara bindik ve keşmekeşin içinde kampa kadar 2 saat daha seyahat ettik. Kutupalong kampına vardığımızda hakikaten zaman ve mekan kavramlarım birbirine karışmaya başlamıştı.
Gözünüzde kamp deyince etraftan çok farklı bir yer canlandırmayın. Bangladeş öyle büyük bir yokluklar ülkesi ki kamp da geri kalandan pek farklı değil ancak tabii insanlar üst üste ve sağlık koşulları çok kötü.
İçeri girer girmez büyük bir kalabalığın içinde bulduk kendimizi. Emine Hanım, bakanlar ve heyet küçük bir kulübenin içindeki masaya oturup Myanmar'dan kaçanların hikayelerini dinlemeye başladılar. İnsanı insanlığından utandıran hikayelerdi hepsi. Gözünün önünde çocukları öldürülen bir kadının geri kalanlar için ormanların içinden kaçış hikayesi, kolu kopan bir gencin mücadelesi, zor yürüyen yaşlılar, annesi, babası öldürülenler… Yaşanan insanlık dramını böyle yakından izlemek başka bir acı veriyor insana. Bu arada hava en az 35 derece, nem korkunç boyutlarda ve nefes almakta zorlanıyorsunuz… Hikayeleri dinlerken Emine Erdoğan gözyaşlarına hakim olmakta zorlanıyordu.
Daha sonra kampı dolaşmaya çıktık. Yerler çamur içinde. Bata çıka ilerlerken Bangladeş Dışişleri Bakanı, heyeti bir yerde durdurmak istedi, koşulların çok kötü olduğunu söyledi ama durmadılar. Kampın en sonuna kadar Emine Erdoğan, Mevlüt Çavuşoğlu ve beraberindeki heyet yürüdü. Emine Hanım'ın bir Arakanlı kadınla kucaklaşma fotoğrafı işte o esnada çekildi.
Kutupalong kampında şartlar çok kötü. Kamp şu an kapasitesinin çok üstünde dolu. 25 Ağustos'tan beri Myanmar'dan 270 bin kişi Bangladeş'e sığındı ve bunların çoğu bu kampta. Ne yatacak yer, ne gıda ne de hijyen koşulları yeterli İnsanlar çamurların içinde yatıyor, çocukların çoğu çıplak.
Türkiye işte böyle bir yere 1000 ton kadar yardım götürüyor. Yardımlar 4 maddeden oluşuyor: Pirinç, şeker, yağ ve mercimek. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kazakistan dönüşünde biz beraberindeki gazetecilere söylediğine göre alımlar Bangladeş ekonomisini canlandırmak için oradan yapılacak. Peyderpey çadır ve giysi yardımı da hedefleniyor.
Türkiye'nin Arakan konusundaki duyarlılığı dünyaya örnek oluyor. First Lady'nin kampı gezmesi Batı medyasını da hareketlendirdi. Cumhurbaşkanı daha sonra Kazakistan'da İslam İşbirliği Teşkilatını bu konuda alarma geçirdi ve bir bildirge hazırlandı. Önümüzdeki hafta ise New York'taki BM toplantısında konuyu gündemde tutacak. Son yılların en büyük katliamı olan Myanmar'daki Müslümanlara yönelik katliam maalesef bir utanç sayfası olarak tarihe geçiyor ama Türkiye tamamen durduramasa bile bu katliama karşı sesini en çok ve en gür yükselten ve dünyayı harekete geçiren vicdanlı ülke olarak bir kez daha öne çıkıyor…