Türkiye 15 Temmuz'da tarihinin en kanlı, en dehşetli gecesini yaşadı. Dünyanın önemli metropollerinden olan İstanbul bir Cuma akşamı dört bir koldan tanklar ve tüfeklerle sarıldı. Asya'yı Avrupa'ya bağlayan iki köprü askerler tarafından tutuldu. Tanklar sokaklarda insanların üzerinden geçti, F16'lar sabaha kadar evlerimizin çatılarına değercesine uçtular. Ankara'da parlamento, Cumhurbaşkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı sarıldı, bombalandı, uçakların titreşiminden bütün gece evlerin camları patladı, insanlar bu katliamı durdurmak için sokaklara çıktıklarında kör kurşunların hedefi oldular…
Tüm bunları dünyanın gözünün önünde neler yaşandığı bir kez daha canlansın diye yazıyorum. Düşünün, New York'ta Brooklyn köprüsü tanklar tarafından tutulsa, Washington'da Kongre Binası havadan ateş altında kalsa, sokaklara çıkan insanları tanklar ezse, Londra'da Trafalgar Meydanı'nda eli silahlı askerler namlularını bir Cuma akşamı sıradan insanlara doğrultsalar, Berlin'de Bundestag bombalansa… Hayal bile edemiyorsunuz, değil mi? Ama maalesef Türkiye bu kabusu yaşadı, üstelik bunu yaşamakla kalmadı bir de dünyaya bunu yaşadığını ikna etmek gibi tuhaf bir durumla karşı karşıya bırakıldı.
O korkunç gecenin bütün detaylarını aydınlatmak için kurulan meclis darbe araştırma komisyonu geçtiğimiz hafta içinde raporunu açıkladı. O raporun içinde MİT'in de raporu bulunuyor. Öte yandan darbe girişiminin ana davası devam ediyor. O davanın binlerce sayfalık iddianamesi de o geceyle ilgili tüm detayları gözler önüne seriyor. Detaylar ortaya çıktıkça yapılan planın ne kadar detaylı olduğu, nasıl büyük bir tehlikeden dönüldüğü de bir kez daha gözler önüne seriliyor. İçinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın en yakın dostlarından olan reklamcısı ve yakın danışmanlarından birinin abisinin de bulunduğu 250'den fazla kişinin yaşamını yitirdiği, Cumhurbaşkanı'nın ve ailesinin canını zor kurtardığı bir girişim nasıl kurgu ya da kontrollü olabilir?
Raporda MİT tarafından Gülenistler'in darbe girişiminde bulunabileceğinin bildirildiği ancak TSK içinden istihbarat alınamadığı için (Askeri istihbarat tamamen Gülenistler'in elindeydi) darbenin tarihi konusunda net bir bilgiye ulaşılamadığı söyleniyor.
15 Temmuz günü bir binbaşı MİT'e gündüz saatlerinde gelerek aynı akşam MİT müsteşarına saldırı olabileceği daha geniş çaplı bir şeylerin de meydana gelebileceğini söylüyor. Bu ihbar üzerine harekete geçen Genelkurmay Başkanı darbenin merkezlerinden Kara Havacılık üssüne Kara Kuvvetleri Komutanı'nı gönderiyor. Bir şeylerden şüphelenildiğini gören darbeciler ise panik içinde planlarını sabaha karşı 3'ten akşam 21.30'a alıyorlar.
O gün o ihbar gelmese haber alınamayacak, darbeciler de normal planlarını uygulayıp sabaha karşı 3'te devleti gafil avlayacaklardı. Başarılı olma olasılıkları epey fazlaydı.
Maalesef bu tablo Gülenistler'in 15 Temmuza kadar kendilerini gizleme konusunda ne kadar titiz ve başarılı bir çalışma yürüttüklerini ve devletin de bu konuda ne kadar aciz kaldığını gösteriyor. Halbuki tüm bu hadiselerin herkesin gözü önünde yaşanmış olmasını da hiçe sayarak 15 temmuz davalarında havacılık üssünde F16'ların uçuşlarını kontrol edenler, Genelkurmay Başkanlığında başta Genelkurmay başkanı ve diğer generalleri rehin alanlar, darbenin beyni konumunda bulunanlar bırakın bazı detaylara itiraz etmeyi her şeyi toptan reddediyorlar. Onları dinleyen biri bu darbe girişiminin ya hiç gerçekleşmemiş olduğunu ya da dünya dışından bir takım varlıklar tarafından yapıldığını düşünebilir. Bu toptan reddetme hali açıkçası tek merkezden bir strateji var, hissi uyandırıyor. Kafaları karıştırmak için dünyaya aynı ağızdan yanlış mesaj veriyor Gülenistler. Bu mesajları o geceyi yaşamış bizler elbette yutmuyoruz ama uzaktan bakanların kafasının karışma ihtimali büyük. O nedenle 15 Temmuzun adım adım nasıl planlandığının ve nasıl harekete geçildiğinin kuvvetli bir şekilde dünyaya anlatılması çok önemli…