16 Nisan referandumunda çıkan 'Evet' sonucu ile birlikte Türkiye, tarihinde yeni bir parantez açıyor. Artık halkın seçtiği bir cumhurbaşkanının kabineyi belirlediği, partisizmiş gibi bir riyakarlık içinde olmadığı, yürütme ve yasamanın birbirinden tamamen ayrıldığı bir yeni düzene geçiliyor. Elbette bu adım adım olacak. Yeni sistem 2019 seçimleriyle birlikte tam anlamıyla hayata geçecek ancak Salı günü itibarıyla yılların riyakarlığı olan 'tarafsız cumhurbaşkanı' klişesi son buldu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan partisi Ak Parti'ye yeniden üye oldu.
Türkiye'de şimdiye kadar hiçbir cumhurbaşkanı tarafsız olmamıştır. Özal'a kadar hepsi askerdi ve askeri vesayetten yana taraf, bırakın taraf olmayı askeri vesayetin önemli bir aktörüydü. Özal ve Demirel de kağıt üzerinde partilerini bıraktılar ama hiçbir zaman siyasi çizgilerinden vazgeçmediler. Ahmet Necdet Sezer dönemi asker cumhurbaşkanları dönemini andıran, cumhurbaşkanlığının 'laikçi rejim bekçiliği'ne indirgendiği dönem oldu. (Maalesef merhum Demirel'in 28 şubat sürecindeki rolü de buydu). Ardından Abdullah Gül'ün seçilmemesi için bürokrasi-ordu birlikteliğinin CHP ile el ele vererek nasıl dolambaçlı yollara girebileceğini gördük. Zira bu gün atılan yeni Türkiye'nin temelleri o zorlamaya karşı başkaldırıda gizlidir.
Belli ki cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti yeni döneme kararlı, 2019 hedefleri için startı vermiş ve yeni dinamiklerle başlıyor. Cumhurbaşkanı'nın Pazar-pazartesi gerçekleşen Hindistan gezisini takip eden gazeteciler arasında ben de vardım ve o önemli gezide yeni dönemin yol haritası ile ilgili bazı gözlemler edindim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve Başbakan Yıldırım'ın sinerjisi ile Ak parti çok yönlü dış politikaya odaklanacak. Batı'dan gelen olumlu sinyaller değerlendiriliyor, AB Dışişleri Bakanları'nın Malta'da yaptıkları toplantıdan çıkan olumlu mesajlar not edilmiş, Cumhurbaşkanı'nın Bürksel'de düzenlenecek NATO Zirvesi ziyareti sırasında önemli görüşmeler olabilir. Öte yandan 16-17 Mayıs'ta ABD Başkanı Trump ile gerçekleşecek görüşmede Trump Suriye konusunda PYD politikasını frenlemeye ve Türkiye'nin Rakka operasyonu ve Suriye'deki mevcudiyeti konusunda ikna edilmeye çalışılacak.
Türkiye yeni dönemde Batı ile müttefiklik ilişkisini vurgulayan bir sürece girmeyi hedefliyor öte yandan bu tek taraflı olacak bir şey değil, elbette AB ve ABD'nin yaklaşımı da belirleyici olacak, nitekim Cumhurbaşkanının hem Hindistan dönüş yolunda hem de partisine geri dönüş töreninde verdiği mesaj Avrupa'ya yönelik: AB ile sürecin devamından yanayız ancak müzakere başlıklarını açmaz, olumsuz tavrınızı sürdürürseniz size muhtaç değiliz, yolumuza bakarız.'
Batı politikasının yanı sıra Erdoğan global sistem eleştirileri ve mağdurların sesi olma hedefine de devam edecek gibi görünüyor. Zaten artık dünya çapında 'başta Müslümanlar olmak üzere mazlumların savunucusu' rolü üzerine oturmuş durumda. Hindistan'da bunu görmemek imkansızdı. 1 milyar 400 milyona yaklaşan nüfusuyla Hindistan BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi değil ve Türkiye ortaya attığı 'Bu konseyi yeniden yapılandıralım rotasyon sistemi getirelim ve daimi üyeliği kaldıralım, yoksa bu devran değişmez' çıkışı büyük yankı yarattı. Elbette daimi 5 üye koltuklarını bırakmak istemeyeceklerdir ancak en azından bir karşı çıkış olarak bunu dile getirmek çok anlamlı…
Kısacası yeni dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geri dönüşüyle bir anlamda 'reload' olmuş, yeni bir enerji ile dışarıda kapsayıcı dış politika içeride ise siyasi ve teknik uyum yasalarının çıkarılması, yeni sistemin yapı taşlarının döşenmesi gibi bir yeniden yapılandırma sürecine girilecek. Bu süreçte siyasette ve medyada önemli bazı tasfiyeler de yaşanacak gibi görünüyor…