2016 Türkiye için çok zor bir yıl oldu. Bir çok terör saldırısı ve bir darbe teşebbüsü ardında yüzlerce şehit ve yaralı bıraktı. O nedenle 2017'ye bu kötü yılın anılarını geride bırakarak yeni umutlarla girmek istiyorduk. Ancak olmadı. Yılın daha birinci saatinde İstanbul'un kalbinde çok büyük bir terör saldırısı ile yeni yıla korkunç bir giriş yaptık.
Öncelikle İstanbul'u bilmeyenler için birkaç hatırlatma: Saldırının gerçekleştiği Reina Boğaz'da içinde farklı restoranlar ve ortada büyük bir gece klübünün yer aldığı bir eğlence kompleksi. Burası Avrupa yakasının en kıymetli noktasında yer alıyor, birinci Boğaz köprüsünün tam altı ve yıllarca İstanbul gece hayatının sembolüydü. Son 3-4 yıldır Boğazın biraz daha ilerisinde ve kentin başka noktalarında açılan yeni mekanlar nedeniyle Reina eskisi gibi 'cool' kabul edilen bir mekan değil biz İstanbullular için. Giderek daha fazla yabancı turistlerin eğlence mekanı haline geldi. Kısacası eskiden İstanbul'un Batılı, seküler zengin kesiminin buluşma noktası iken şimdi İstanbul'un tadını çıkarmak isteyen zengin turistlerin ilgi alanına giren bir mekan.
Dolayısıyla bu mekanın seçilmesinin iki anlamı olabilir: Şayet kendini update etmemiş bir zihniyetin ürünüyse yani Reina'yı hala en popüler 'seküler zengin Türk' mekanı varsayıyorsa Türkiye'nin Batılı, seküler yüzüne yapılan bir saldırı, şayet kendini update etmiş ise yani turistlerin mekanı sayıyorsa Türk turizmine bir saldırı. Her iki varsayım da aynı yere çıkıyor aslında: Türkiye'yi korkunun hakim olduğu, insanların sokağa çıkamadığı, turistlerin uğramadığı bir ülke haline getirmek, yalnızlaştırmak, fakirleştirmek, destabilize etmek.
Bu saldırıyla ilgili bence en ilginç detay ise DAEŞ'in saldırıyı üslenmiş olması. DAEŞ daha önce İstanbul Havalimanı, Sultanahmet gibi bir çok saldırı gerçekleştirmiş ancak hiç birini üslenmemişti. Bir tek Diyarbakır'daki emniyete yönelik araba saldırısını üslenmişti. Şimdi Türkiye'nin Suriye'de DAEŞ'e yönelik operasyonları şiddetlendirmesi ile terör örgütünün Türkiye'yi açıkça hedef alması arasında çok bariz bir ilişki var.
Türkiye el Bab'ta DAEŞ'e karşı neredeyse tek başına mücadele veriyor. Koalisyon uçakları nedense faal değilken Türk uçakları DAEŞ hedeflerini bombalıyor. Açıkçası DAEŞ'e karşı Türkiye'nin mücadelesi olmasa örgüt bu noktaya kadar geriletilemezdi. Buna rağmen Ortaköy saldırısından sonra dahi New York Times haber analizinde 'DAEŞ ve Türk hükümeti arasındaki kompleks ilişkilere rağmen saldırıyı örgüt üslendi' gibi bir cümleyi hala kurabiliyor. Açıkçası Türk Hükümetinin DAEŞ'le işbirliği yaptığı iftirasını Gülenistler Türkiye'nin uluslararası itibarını zedelemek için ortaya atmışlar ve bağlantıları sayesinde uluslararası medyada çokçe işlemişlerdi. Ancak Türkiye'nin DAEŞ terörüne karşı mücadelesi bütün dünyanın gözünün önünde gerçekleşip bu mücadele nedeniyle Türkiye hedef haline gelirken hala aynı tezin gündeme gelmesi sadece teröristlerin işine yarıyor.
Tıpkı Paris'teki gibi, tıpkı Brüksel'deki gibi Ortaköy'deki saldırı da hayata, sıradan insanlara yapılan büyük bir meydan okumadır. Nasıl bütün dünya Paris'ten, Brüksel'den sonra Fransa ve Belçika Hükümetlerinin yanında durduysa, oralarda dünya liderleri buluştuysa İstanbul'da da böyle bir buluşma neden olmasın? Evet, ABD başta olmak üzere Batılı liderlerden teröre karşı en sert kınama mesajları geliyor ama iş eyleme geçmeye gelince neden Türkiye yalnız bırakılıyor? Türkiye bu gün teröre karşı en etkin savaşan ülkelerin başında geliyorsa manevi olarak onu desteklemek gerek…