Avrupa Parlamentosu (AP) Perşembe günü beklenen kararını verdi. Ezici bir çoğunlukla (479 oy) Türkiye ile müzakerelerin dondurulması lehine oy kullanıldı. Evet, bu karar sürpriz değil, zaten AP'den yalnızca AP'den değil, Avrupa'nın farklı kesimlerinde esen hava sonucun böyle olacağını söylüyordu. Peki bu karar biz Türkiye'de yaşayan AB taraftarlarına ne hissettiriyor? Doğru bir karar mı? Karar ne anlama geliyor?
Öncelikle şuradan başlamak lazım: Türkiye'ye, demokrasi, insan hakları, hukuk ile ilgili çeşitli eleştiriler yöneltilebilir, yöneltilmelidir de. Zira AB 2005'te Türkiye ile müzakereleri açma kararı aldığı dönemde son derece net ve yapıcı eleştiriler yapıyordu. Türkiye'de bu eleştiriler karşılık buluyordu, yani bu topraklar eleştirinin zinhar reddedildiği topraklar, AK parti hükümeti kendine toz kondurmayan bir hükümet değil. Ancak yaklaşık 3 senedir Batı, başta medyası ve siyasetçileri olmak üzere sadece anti-AK parti çevreler tarafından beslenir hale geldi, madalyonun tek tarafına odaklandı, ülkenin yarısının desteğini elinde tutmaya devam eden AK parti perspektifine kulak vermedi. Bu tavrı 15 Temmuz gibi bütün Türkiye Cumhuriyet vatandaşlarını derinden sarsan darbe girişimi gecesinde doruğa çıktı. Düşünün, sıradan bir Cuma gecesiydi o akşam, bir anda İstanbul ve Ankara'da belli başlı yollar ve resmi binaların tanklarla tutulduğuna şahit olduk, bir çok akraba ve dostlarımız o akşam dışarıda programları olduğu için yollarda mahsur kaldılar, bir süre sonra on binler darbeye hayır demek için Cumhurbaşkanı'nın çağrısı üzerine sokaklara döküldü ve yüzlercesi tanklar tarafından ezilerek can verdi, biz İstanbullu ve Ankaralılar sabaha kadar tepemizde uçan F16'ların bomba etkisi yaratan alçak uçuşları ile yüreğimiz ağzımızda bekledik, çocuklarımızı nereye saklayacağımızı şaşırdık ve böylesi bir kalkışmadan sonra elde edilen sivil siyasetin ve halkın zaferine AB duyarsız kaldı. Kusura bakmasınlar ama bu tavır yalnızca AK Parti taraftarları değil, 72 milyonluk Türkiye'nin tümü için bir hayal kırıklığıdır…
AB bizi yalnız bıraktı ve bırakmaya devam ediyor. Türkiye'ye yönelik meydan okuyucu bir dil kullanmak, adeta siyasi iktidarı ve cumhurbaşkanını tehdit etmek bir sonuç getirmiyor aksine anti-AB havayı güçlendiriyor. Ben 15 yıllık meslek hayatım boyunca Türkiye'nin AB üyeliğini savunmuş bir gazeteciyim. Brüksel'de 2004-2005'te gazetecilik yaptım, Türkiye'nin AB hedefinin çok önemli olduğunu, bu hedefin, temsil ettiği demokrasi ve insan hakları değerlerinin AB'nin kendinden dahi daha kıymetli olduğuna inandım. Bu gün de AB yanlısı bir çizgiyi sürdürüyorum. O nedenle Avrupalı yöneticilere sesleniyorum: Şayet Türkiye'yi AB hedefine yeniden sokmak istiyorsanız bu çizginizden vazgeçin. Ey! Avrupa Parlamentosu üyeleri, bilin ki Perşembe günkü kararınızla Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaşmasını isteyenlerin ekmeğine yağ sürdünüz. Lütfen biraz buralarda yarattığınız hayal kırıklığını görün. Bizi dertlerimizde yalnız bırakıyorsunuz. Bakın, PKK terörü almış başını gidiyor, bırakın kınamayı PKK'lıları hala bağrınıza basıyorsunuz. Siz değil miydiniz yine geçen hafta Rusya'nın iki resmi ajansi, Russia Today ve Sputnik ile ilgili 'bu ajanslarla mücadele edilecek' tasarısını onaylayan. Gerekçeniz neydi? Bu ajansların AB'yi bölmeye çalışması, aleyhinizde yayın yapmasıydı, değil mi? Peki Türkiye çok kanlı bir terör örgütü olan PKK ile mücadele ederken onun yayın organlarına baş köşelerde yer vermeniz çifte standardın en büyüklerinden değil mi? Yıllarca Türkiye'ye askeri vesayetin boyunduruğunda diye haklı eleştirilerde bulunurken bu kez askeri bir darbeyi sivil hükümet ve halkın yenmesini, sırf o hükümeti istemiyorsunuz diye desteklememek AB standartlarına sığar mı?
Evet, Türkiye'de eleştirilecek çok şey var ancak siz ancak aynı iğneyi biraz da kendinize batırmayı düşünürseniz o eleştiriler buralarda kulak bulacak. Aksi takdirde Avrupa'da giderek güçlenen Türkiye karşıtı aşırı sağ ve buradaki anti-Batı lobileri zaferlerini kutlayacaklar…