Türkiye dört bir koldan sarsılarak zayıflatılmaya çalışılıyor. Bu çok net. Geçtiğimiz cumartesi sabahı Kayseri'de meydana gelen PKK saldırısı, bu saldırının tam bir hafta öncesinde gerçekleşen İstanbul'daki PKK saldırısı, onlarca canlı bombanın patlatılmadan yakalanmış olması esasen yanı başımızdan ayrı düşünülemez.
Suriye'de giderek derinleşen savaş dünyanın bir kırılma noktasına doğru gittiğini işaret ediyor. 6 yıldan fazla bir süredir arkasında apaçık Rusya ve İran desteği olan bir diktatör 100 binin üzerinde insanı öldürdü. Batı bu ölümleri seyretti. Oradaki kaos büyüdükçe terör örgütlerinin sayısı neredeyse Suriye'deki insan sayısına eşit hale geldi ve yanı başımız bir 'kan ve şiddet üretme fabrikasına' döndü. Bunda başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinin istikrarsız ve onursuz politikalarının sorumluluğu büyük.
Şimdi yanı başımızdaki bu dev yangına bizi de sürüklemek, böylece paylaşılacak alanı genişletmek istiyorlar. Ben bu yazıyı yazarken Rusya'nın Ankara büyükelçisi karanlık bir saldırı sonucu yaşamını yitirdi. Elimizdeki tablo yine Suriye'yi işaret ediyor. Saldırgan Halep için öldürdüğünü söylüyor. Ancak bu saldırının arkasında Rusya ile Türkiye'yi karşı karşıya getirmek ve buradaki korku ve kaos ortamını beslemek de olabilir. Bu amaç için FETÖ'nün devlet içi halen gizlenen unsurları kullanılmış olabilir…
Sonuçta Suriye'de işlenen insanlık suçlarının hesabı hiç sorulmadığı gibi bir de bu suçları işleyenler Batı'nın da onayı ile yeniden hakim güç konumuna gelmeye başladılar. Bu, İslam dünyası başta olmak üzere ama Batı'da da yeni bir başkaldırış, bir isyan bir 'yaratıcı yıkım'la (creative destruction) sonuçlanabilir. Zira gördüğüm kadarıyla Batı'nın ortaya attığı 'humanizm, insan hakları' gibi kavramların son derece stratejik olarak araçsallaştırıldığı net bir şekilde göründüğünden beri Batı'dan da sesler yükselmeye başladı. Yalnızca geçtiğimiz Pazar günü Washington Post'ta 'Aleppo's Fall is Obama's Failure (Halep'in düşmesi Obama'nın başarısızlığı)' başlığı ile ABD'nin Suriye politikasını yerden yere vuran bir makale yayınlandı. Aynı gün Frankfurter Allgemeine Zeitung'da ise Suriye'deki ikiyüzlülük ve vahşete ve buna karşı Batı'nın kifayetsizliğine karşı Suriye'den dalga dalga uzanan bir hava olduğunu anlatan başka bir yazı çıktı. Batı'dan vicdanlı sesler yavaş yavaş yükseliyor. Ben bu seslerin bir süre sonra
Vietnam Savaşı sırasında Seymour Hersh'ün ortaya çıkardığı My Lai katliamının ardından yükselen savaş karşıtı dalgaya benzer bir dalga yaratabileceğine inanıyorum. Orada ABD'nin savaş suçları nedeniyle oluşmuştu hava, şimdi ise ABD'nin benzer suçların işlenmesine seyirci kalmasına isyandan oluşmaya doğru gidiyor.
Türkiye'de ise PKK ve DAEŞ üzerinden devletin hakimiyetini sarsmak, FETÖ'yü kullanarak içeriden de bu terör örgütlerine yardımcı olmak hedefleniyor. PKK artık Türkiye'de herhangi bir taban ya da dava peşinde olmadığını apaçık ilan ediyor. Suriye'deki savaştan hem silah hem de amaç olarak besleniyor. Son dönemde şehirlerde sabıkasız gençlerden devşirdiği canlı bombaları kullanıyor, yani dağda TSK'nın verdiği zaiyat onun bombacı bulmasına engel olamıyor. Amaç ise Kürtler'i metropollerde yaşayamaz hale getirmek ve Türkler'i Kürtler'e karşı kışkırtmak. Nitekim Orta Anadolu bu açıdan kolay kaynayabilecek bir coğrafya izlenimi veriyor. Saldırıdan hemen sonra HDP binalarına saldırılar, CHP Gençlik Kolları başkanına saldırı girişimi bu tezi destekliyor. Ortam öyle puslu ki PKK alttan alta toplumun içine girip kendine milliyetçi hava vererek Türkler'i Kürtler'e karşı kışkırtabilir.
Ancak hedef bu olsa da, bu saldırılar toplumda büyük bir yakınlaşma ve bütünleşmeye sebep oluyor. Bu gün Türkiye'de en şanslı olduğumuz husus toplumsal bir çatışma olasılığının çok küçük olması, toplumun teröre karşı ortak bir tavır takınması. Bu tablo değişirse iş çok tehlikeli bir yere varabilir, zaten Türkiye'yi zayıflatmak, Suriye'leştirmek isteyenler bunu amaçlıyor.