Sevgili Batılı dostlar, bu yazıyı sizler için yazıyorum. Gördüğüm kadarıyla Türkiye'de yaşananlar Batı medyasında doğru bir şekilde pek yer bulmuyor. Ben sizlere bu ülkenin tüm vatandaşlarının, ister Ak Partili, ister CHP'li, ister HDP'li, İster MHP'li herkesin, hatta siyaset nedir bilmeyen çocukların ve hafızasını yitirmiş yaşlıların 15 Temmuz Cuma gecesini 16 Temmuza bağlayan gece neler yaşadığını anlatacağım.
Normal, sıradan bir akşamdı. Bir Cuma akşamı. Binlerce kişinin dışarıda olduğu, İstanbul ve Ankara sokaklarının hınca hınç dolduğu, trafiğin kilit olduğu bir Cuma akşamı. Saat 10 buçuk sularında normal giden hayatlarımızda bir anda çok tuhaf şeyler olmaya başladı. İstanbul'daki Avrupa'yı Asya'ya bağlayan 2 boğaz köprüsüne üzerinde eli silahlı askerler yanaştı, trafiği kesti. Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Meclis gibi kritik noktaların etrafı tanklarla kuşatıldı. IŞİD ve PKK tehdidi altında yaşayan bizler önce terör alarmı zannettik. Ancak hükümetten gelen herhangi bir açıklama yoktu. Sonra gökler karmakarışık oldu. F16'lar ve Sikorsky helikopterler özellikle Ankara ama İstanbul'da da hiç durmadan uçmaya başladı. Bir saat içinde kendimizi bir savaşın içinde bulduk adeta.
Bir süre sonra bunun bir darbe kalkışması olduğu bizzat Başbakan Binali Yıldırım tarafından televizyonda zikredildi. Ve o andan itibaren çok abartılı bulabileceğiniz Hollywood filmlerini aşan gelişmeler art arda yaşandı. Cumhurbaşkanı'nın kaldığı otele helikopterlerle darbecilerin yaklaştığını, bomba ve silahlarla saldıracaklarını, cumhurbaşkanının apar topar otelden ayrıldığını öğrendik. Cumhurbaşkanı internet üzerinden televizyonlara bağlanıp halkına sokaklara çıkıp darbeye direnme çağrısı yaptı. Devlet televizyonu TRT darbeciler tarafından basılıp, bir spikere silah zoruyla darbe metni okutuldu. Darbeciler ardından CNN televizyonu ve Hürriyet gazetesini bastılar. Bu arada Ankara'dan devamlı bomba haberleri yağıyordu ve İstanbul'da tepemizden hiç durmadan jetler uçuyordu. Meclis ve cumhurbaşkanlığı köşkü bombalandı, Özel Harekat polislerine bombalar yağdı, çok sayıda polis öldü. Bütün bunların yanında sokaklarda da ateş açıldığı haberleri gelmeye başladı. Ortalık kan gölüne dönmüştü buna rağmen kitleler Erdoğan'ın çağrısından da cesaret alarak sokaklara koştular. Tankların önüne yattılar. Bir arkadaşım köprüyü geçmeye çalışıyordu, tanklar kapatmıştı, biz telefondayken gökten helikopterler ateş etmeye başladılar, konuşmamıza arabanın altından devam ettik. Yaşadığımız İstanbul'un Çengelköy semtinde bulunan Kuleli Askeri Lisesi'nden 80 gencin darbeye katıldığı ortaya çıktı. Biz kalabalıkların arasındayken buradaki karakolu bastılar, çatışmalar çıktı, Kuleli'ye geri dönüp pencerelerden ateş açmaya başladılar. Burada da maalesef sivil halktan can kayıpları yaşandı. Bunların yüzde 1'inşn ABD'de olduğunu düşünün… Önlem olarak ertesi gün neler yapılacağını hayal edin lütfen…
Tüm bu dehşet gecesi gözünü kendini zalim askeri bir diktatörlüğe teslim etmek istemediği için karartmış cesur kitleler ve soğukkanlılıkla onları sokağa çağıran Tayyip Erdoğan sayesinde aydınlandı. Tabii uzun süredir ilk kez Türkiye'de muhalefet partilerinden medyaya herkes bir oldu. Gülenistler hariç kimse darbenin yanında yer almadı…
Bütün bu yaşananların üzerinden birkaç gün geçmemişken başta New York Times'ta 18 Temmuz'da yayınlanan baş yazı olmak üzere Batı medyasında yazılanlara bakıyorum ve nereyi anlatıyorlar diye merak ediyorum, çünkü anlattıklarının bizim yaşadıklarımızla ilgisi yok! Neredeyse darbeciler yok gibi davranıp Erdoğan'ı olanların sorumlusu ilan edecekler! Fethullah Gülen'in bu işle ilgisi olmadığını kanıtlama yarışı var sanki…
Sevgili dostlar, Türkiye'de yaşayan herkes Gülenist örgütün TSK'nın özellikle Jandarma ve Hava Kuvvetlerinde güçlü olduğunu biliyordu. Bunu Ankara'da konuştuğumuz birçok kritik kaynak da söylüyordu. Kişisel bir şey anlatayım: Sabah Gazetesi yazarı olan eşim Rasim Ozan Kütahyalı 27 Mart tarihli köşe yazısında F 16 pilotlarının yüzde 50'sinin Fethullahçı olduğunu söylediğinde Genelkurmay bu iddiaya çok sert bir bildiri ile cevap verdi ve Rasim'i 'acil' kodu ile Karargâha sorguya çağırdı. Hâlbuki onu sorgulamak yerine kendi içlerini sorgulasalarmış keşke…15 Temmuz gecesi hepimize dehşet yaşatan F16ları belki önleyebilirlerdi…
Tayyip Erdoğan'ın bir takım çıkışlarını çok sert ve otoriter bulabilirsiniz, ama bu düşünceleriniz Cuma gecesi Türkiyeli herkesin yaşadığı kâbusu karartmasın. Gülenistler ordu içinde kurdukları ağ ve bu ülkenin silahları ile bu ülkenin halkına ve devletine saldırdılar. Mesih olarak gördükleri Fethullah Gülen'in iki dudağı arasından çıkan sözler dışında hayatta hiçbir pusulaları yok. Bu, DAİŞ'in kendini patlatan teröristlerinin ruh halinden farksız. Türkiye dışarıdan gelen IŞİD tehdidi ile savaşırken içinden de kendi DAİŞ'i ile savaşıyor. Bir NATO üyesi olan ve çok stratejik öneme sahip olan bu ülkede verilen mücadeleye yardımcı olun. Bu, Erdoğan'ın politikalarını eleştirmenize engel değil…