Türkiye'nin dış politikada yön değiştireceği, son dönemdeki belli başlı ülkelere yönelik izlediği tutumda farklılıklar ortaya çıkacağı özellikle Binali Yıldırım'ın başbakanlık koltuğuna oturduğundan beri belliydi. Esasen bu değişim işaretleri bunun da öncesinden gelmeye başlamıştı. İsrail ile anlaşma yolunda olunduğu 3-4 aydır giderek netleşen bir çerçeve içinde dillendiriliyordu. Yıldırım geldiğinde ben bunu 'romantizmden realizme' geçiş olarak adlandırmıştım ve yalnız değildim. Şimdi bu çerçevede hızlı ve verimli adımlar atılıyor.
Şu bir gerçek ki Türkiye son dönemde özellikle de Kasım 2015'te düşen Rus uçağından beri ciddi bir sıkışma içindeydi. Suriye'deki denklemden çıkarılmış, İran'ın Türkiye'nin boşluğunu doldurarak güçlenmesinden kaygılı, NATO ve ABD'den beklediği desteğin gelmemesinden kırgın ve hem PKK hem de DAEŞ terörü ile baş başa bırakılarak moralsiz…
İsrail ile sağlanan anlaşma ve Rusya ile buzların erimesi bir anda bu havayı dağıtmaya yetti. Üzerine bir de AB ile devam eden müzakerelerde yeni bir başlık açılması adeta bahar havası estirdi. Bunu Batı basınında da net bir şekilde görüyorsunuz. Peki İsrail-Türkiye anlaşması ne anlama geliyor?
Bildiğiniz gibi bu kriz Mayıs 2010'a yani Mavi Marmara operasyonuna dayanıyor. O hadiseden sonra iki ülke ilişkileri askıya alınmış, Tel Aviv'deki büyükelçimiz merkeze çağırılmış ve İsrail'in Türkiye'nin istediği adımları atmaması üzerine ilişkiler en alt düzeye indirilmişti. Bu da yıllardır devam eden askeri anlaşmaları sekteye uğratmış ve her şeyden önemlisi istihbarat paylaşımını bitirmişti. İsrail Türkiye'ye PKK konusunda verdiği teknik ve elektronik istihbaratı kesmişti. Doğu Akdeniz'deki ortak deniz tatbikatları bitmişti. Bunun üzerine İsrail Kıbrıs Rum kesimi ve Yunanistan ile ortak tatbikatlar başlattı. Bu da Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki varlığına darbe oldu.
Şimdi İsrail ve Türkiye'nin anlaşması tüm bu sıkışıklıkların aşılması demek. Tabii ben Türkiye üzerinden anlattım. Elbette İsrail de Türkiye ile kopan ilişkilerden büyük zarar gördü. Türkiye'nin gördüğünden daha büyük bir zarar. Örneğin İran konusunda Türkiye'den akan istihbarat koptu. Bölgede zaten yalnız bir ülke iken daha da yalnızlaştı ve sıkıştı. Dolayısıyla varılan anlaşma iki taraf için de bir 'kazan-kazan' durumu. Üstelik Gazze'deki ablukanın delinmesi konusunda Türkiye'nin istediği olmuş, Mavi Marmara'daki tazminatları ödemeyi kabul etmiş bir İsrail söz konusu. Hamas'ın Türkiye'ye teşekkür ettiği bir nokta bu gün geldiğimiz nokta…
Her iki ülke için özellikle Doğu Akdeniz'in yeni jeopolitik denkleminde, Kuzey Suriye'deki gelişmelerde, DAEŞ'in tehdidine karşı ve Suriye'de oluşan dengelerin frenlenmesinde Türkiye'nin yeniden İsrail ile diyalog içinde olması çok önemli. Tazelenen ilişkileri Rusya ile aşılan krizden de bağımsız göremeyiz. Türkiye bir domino etkisi yaratacak sürece girdi. Tıkanan noktaları açma yolunda ilerliyor. Rusya ve İsrail'den sonra Batı ile de daha yakın ilişkilerin olduğu bir sürece girilecek, Türkiye ile ilgili oluşan negatif imaj değişmeye başlayacak. Mısır ve Suriye'ye yönelik de temel değişiklikler sürpriz olmamalı. Bu, esasen bölgedeki yeni dengeleri görerek ona göre pozisyon almak, Türkiye'nin içine hapsedilmek istendiği sıkışmışlığı reddetmek anlamına geliyor.