1 Kasım'da Ak Parti'nin yüzde 50'lik bir başarıyla sandıktan çıkmasının ardından en çok merak edilen meselelerden biri çözüm sürecinin geleceği. Zira çok önemli eşikler geçildikten sonra süreçte yavaşlamalar olmuş, HDP adeta bu süreci Ak Parti'yle yürütmemiş hatta bu süreç hiç olmamış gibi negatif bir muhalefet yapmış, 7 Haziran'da Kürt seçmenin önemli bir kısmı HDP'ye kaymış, seçimlerden sonra PKK terörü yeniden başlatmış ve MHP ile koalisyon olasılığı sürecin geleceği ile ilgili umutları epey azaltmıştı.
Şimdi yeniden 4 yıllık, kesintisiz ve güçlü bir Ak Parti dönemi var. Bu dönemi Ak Parti nasıl değerlendirecek? HDP'nin ve PKK'nın sürece ihanet ettiğini düşünüp her şeyi yarım mı bırakacak? Yoksa 1 Kasım'da yeniden kendisine dönen bir kısım Kürt seçmeni ve attığı cesur adımları hatırlayarak reformist ruhuna geri mi dönecek? Aslında bu soruların cevabını hem Başbakan Davutoğlu'nun seçimden önceki beyanlarında hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmalarında bulmak mümkündü. Bu sürecin devam edeceğine işaret ettiler hep. Ancak nasıl edecek? HDP ile mi? PKK ile mi? Neleri kapsayacak gibi soruların cevabı yoktu.
Şimdi yavaş yavaş yeni dönem hedefleri netleşiyor. Hükümetten gelen bilgilere göre çözüm süreci yeni bir çerçevede devam edecek. Ana çerçevesinde planlanan adımlar şöyle:
-Yeni aktörler: HDP şu an denklem dışı. Geri dönüşler için gerekli yasal düzenlemeler yapılacak ancak PKK ya da HDP muhatap alınmayacak. Aşiretlerle doğrudan bağlantı kurulacak. Dini kanaat önderleri ve korucu ailelerle görüşülecek, sivil toplum örgütleri devreye sokulacak. Böylece Kürtler'in tek temsilcisinin PKK ve HDP olmadığı vurgulanacak.
- Bölgeye yönelik pozitif ayrımcılık: Bölgeye yönelik ekonomik paketler hazırlanacak, pozitif ayrımcılık yapılacak, gençler için projeler geliştirilecek.
-Yeni partiler: HDP'ye alternatif partilerin önü açılacak. PKK hegemonyası ve vesayetini kırmak için çalışmalar yapılacak.
-PKK'nın paralel devletine darbe: PKK'nın ve KCK'nın mahkeme, zabıta, vergilendirme gibi zorbalıklarının önüne geçilecek.
-Öte yandan PKK ile mücadele devam edecek, üstelik yalnızca yazın değil, kışın da operasyonlar sürecek.
Bu adımlar Kürtleri PKK'nın tek temsilci olması iddiasından kurtarmayı amaçlıyor. Aynı zamanda PKK'yı yok etmek için askeri operasyonlara devam etmek de terör ve çözüm sürecini ayrı başlıklar olarak algılandığının bir kez daha altını çiziyor. Peki, böyle bir yol başarılı olabilir mi?
Kürt kimliğinin tamamen yok sayıldığı, temel insan haklarının ihlal edildiği, Kürtçe konuşmanın dahi yasak olduğu, askeri vesayetin egemen olduğu Ak Parti öncesi Türkiye'de PKK askeri vesayete karşı son derece tek tipçi Stalinist bir anlayışla Kürtlerin hak mücadelesi adı altında silaha sarılırken diğer tüm Kürt siyasi hareketler zaten devlet tarafından bastırılıyordu. Zamanla bu gidiş PKK'nın vesayetine dönüştü ve örgüt başka hiçbir görüşe hayat hakkı tanımaz, Kürtlerin tek temsilcisi olma iddiasını silah zoruyla sürdürür hale geldi. Çözüm sürecinin yara almasındaki en önemli faktör de PKK'nın bunu bir silah olarak kullanmaya kalkması, adeta Kürtleri rehin almaya çalışmasıydı. Şayet bu döngü kırılabilir, Kürt halkının çok sesliliği için alan açılabilirse Türkiye'deki son vesayetçi kale olan PKK yıkılır, çözüm süreci nihai barışa evrilebilir.