Geçtiğimiz Pazartesi IŞİD'in Suruç'ta yaptığı katliamın ardından büyük bir hızla Türkiye'de geniş çaplı bir çatışma ortamı baş gösterdi. Adeta yıldırım hızıyla dört bir koldan bu ülkeyi Ortadoğu bataklığına sürüklemeye çalışanlar su yüzüne çıktı ve saldırmaya başladı. IŞİD'i fırsat bilen PKK iki polisi evinde katletmekle, Diyarbakır'da trafikte öldürmekle kalmadı, 3 yıldır çözüm sürecini devletle birlikte götüren kendi değilmiş gibi adam kaçırmaya, vurmaya, tehdit savurmaya girişti. IŞİD'in vahşetini, karanlığını, barbarlığını biliyoruz ancak PKK'nınki beni bu kez çok şaşırttı. Kalıcı barış yolunda ilerlenirken nasıl bir akıl, nasıl bir hesap Kandil'i yeniden savaşmaya iter? IŞİD ile mücadele adı altında Batı'da belli bir sempati toplamışken nasıl altındaki zemini kendi yok eder?
Ancak bu sorular son derece rasyonel sorular olsa da Batı medyasının takındığı tavır oldukça ilginç. Devlet düzeyinde PKK'ya kınamalar gelse de siyasiler Türk devletinin yanında mesajlar verseler de medyaya baktığınızda PKK ile ilgili oldukça geniş bir koruma kalkanı görüyorsunuz. Bir hafta boyunca Batı'nın belli başlı bütün yayın organlarını, İngilizce, Almanca ve İspanyolca takip etmeye gayret ettim. Türkiye'yi bu yayın organlarından izleyenler şu kanaate sahip oluyorlar: Türkiye IŞİD'i vururken kendiliğinden, çözüm sürecini bitirmek için PKK'ya vurmaya başladı. Haberlerde ve yorumların çoğunda PKK'nın saldırılarından hiçbir bahis yok.
Halbuki IŞİD'i fırsat bilip ülkeyi 90'lara çevirmek için saldırmaya başlayan PKK'nın kendisi. Türkiye polisi ve askeri öldüren, ambulansları kaçıran bir örgüte yönelik operasyon yapıyor. Ve korkutucu olan şu ki ilk kez kalıcı barış konusunda bu kadar mesafe alınmışken çözüm süreci sanki buzdolabına kalkıyor. Burada HDP'ye çok büyük bir görev düşüyor. Şayet baskı altında değilse bunu göstermeli. Yüzde 13 alabilmiş bir partiden bahsediyoruz. O yüzde 13'ün hatırına siyasetin gücünü kullanarak şiddete dur diyebilmeli. PKK'ya net çağrı yapabilmeli. Her fırsatta Kandil'e gidenler, istediklerinde her türlü mesajı götürenler onlar değil mi? Bir kez de özneleşsinler ve devlete değil PKK'ya 'dur' demek için gitsinler.
Devlete de önemli bir rol düşüyor. Çözüm sürecinin bu güne gelmesinde Öcalan'ın da önemli bir rolü vardı. Yeniden olmalı. Madem Öcalan devletin elinde, madem İmralı'da oturuyor, 6-7 Ekim olaylarından sonra nasıl çağrı yaptıysa şimdi de devlet onun konuşmasının ve PKK'ya yönelik olarak şiddeti bitirme çağrısı yapmasının önünü açmalı. Öcalan bunca zamandır neden sessiz? Neden bu savaşın yeniden başlamaması için bir şeyler söylemiyor? Bir an önce İmralı'ya koster gitmeli ve Öcalan'ın örgütüne yönelik şiddeti kesme çağrısını getirmeli. Ya Öcalan bu savaşı istiyorsa, sorusu bence çok anlamlı değil, zira sonuca bu kadar yaklaşılmışken Öcalan kendini yeniden ve tamamen adada tecrit edecek, örgütüne büyük zayiat verecek bir savaşı neden istesin?
Kötü bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu savaştan en az zararla çıkmak için birbirimize tutunmak kadar siyasi olarak da bir netlik kazanmamız şart. Koalisyon kurulacaksa acele edilmeli ancak Ak Parti-CHP bir araya gelemeyecekse de 45 günün sonunda derhal seçim kararı alınmalı…