Koalisyon tartışmalarında ibre Ak Parti cephesinde MHP'ye dönüyor gibi bir hava var. Yapılan açıklamalar, verilen mesajlar o yönde. Ancak ben bunun partinin içindeki MHP'ye yakın tandanslı kanadın da etkisiyle yaygınlaştırıldığını düşünüyorum. Yeniden pozisyonumu söyleyeyim: Başbakan elbette her olasılık için kolları sıvayacaktır ve bir hükümet kurmaya çalışacaktır ancak mevcut tablodan bir koalisyon çıkacağına ya da çıksa dahi uzun ömürlü olacağına inanmıyorum. O nedenle Türkiye kasımda bir kez daha seçime gitse çarkların dönmesi açısından en verimli yolu seçmiş olur.
Tabii her türlü koalisyon seçeneği değerlendirilecek. Öte yandan MHP ile anlaşma yoluna gitmek Ak Parti'ye nasıl bir fayda sağlayacak? Hem de genel başkanı Devlet Bahçeli hala şöyle demeçler verirken: ' …Cumhurbaşkanı anayasal çerçevede kalacak mı? 1071 rakımına, yani Çankaya'ya taşınacak mı?... Çözüm sürecinin uydurma talepleriyle Türkiye'nin bir yıkıma gidişinden vazgeçecekler!... 17-25 Aralık yolsuzlukları da var. Yani Bilal'i ver iktidarı al. Bunları bize verdikten sonra Erdoğan'ın AKP'si mi kalır?' (Sözcü Gazetesi, 20 Haziran)
Bunları söyleyen bir MHP ile mi koalisyona yeşil ışık yakıyor AKP? Yoksa MHP lideri kendi tabanına mavi boncuk dağıtıp kapalı kapılar ardında bambaşka mı konuşuyor? En büyük tehlike çanı çözüm süreci ile ilgili söyledikleri. Ak parti çözüm süreci ile büyük bir risk aldı. Ancak bu risk sürecin yanlış olduğu anlamına gelmiyor. Kürt oylarında azalma oldu diye çözüm sürecini rafa kaldırmak ya da MHP ile koalisyon yapmak Ak Parti'nin kendi kendine yanlış yaptığını kabul etmesi anlamına gelecek. Güvenlikçi politikalar ağırlık kazanacak. Bu CHP ve HDP'yi güçlendirmekten başka işe yaramayacak. Kürtler Ak Parti'den iyice kopacak.
Halbuki tarihi doğru yazmak, Tayyip Erdoğan'ın liderliğindeki Kürtler'le ilgili neler yapıldığını hatırlamak gerek. Türkiye'de 1990'lı yıllarda dile getirilen demokrasi taleplerinin yüzde 90'ı son on yılda hayata geçti. DGM'lerin kaldırılması, OHAL'in kaldırılması, Kürtçe radyo ve televizyon yayınına izin verilmesi, Kürt Enstitüsü kurulması başlıca isteklerdi. SETA adına Hüseyin Yayman'ın hazırladığı 'Türkiye'nin Kürt sorunu hafızası' adlı çalışmada nereden nereye gelindiği detaylı bir şekilde anlatılıyor. Yayman Ak Parti'nin devrim yaptığı halde bunu anlatamadığını da söylüyor.
Bu sorunun bizzat mağduru olmuş, asimilasyon politikalarını yaşamış olanlar biliyor. Eski DEP Genel Başkanı ve Özgür Gündem'in ilk sahibi Yaşar Kaya 21 yıllık sürgünden sonra Türkiye'ye dönmüş ve geçen sene bir röportaj vererek 'Ak parti döneminde önemli değişiklikler süratle hayata geçti. Hukukta, insan haklarında, demokraside değişiklik oldu, adımlar atıldı, bir çok yasa çıkarıldı, demokrasi hayat buldu ve Türkiye yaşanır bir ülke oldu' demişti.
Kürt sorununun kangren olduğu, sokaklarda her gün sıcak çatışmaların yaşandığı 89-94 arasında Cizre belediye başkanlığı yapan Haşim Haşimi ise 'İlk defa Ak parti sayesinde Kürt meselesiyle ilgili devlet yanlış politikasından vazgeçmek noktasına geldi. Kimse bunun farkına varmadı. Geçmişte günü birlik siyaset uygulayan tüm siyasi partilerimiz devletin Kürt meselesi ile ilgili yanlış politikalarına alet oldu. Devlet o siyasi partileri içine çekti, yanına aldı. Kürt meselesi ile ilgili en temel değişim Ak Parti sayesinde olmuştur… Ülkenin sivil ve askeri bürokrasisi, sermaye kesimi, medyası ve vatandaşları Sayın Erdoğan'ın sahip olduğu güçlü siyasi liderliği sayesinde sorunun çözümüne destek verme noktasına geldi' diye konuştu seçimden önce verdiği bir röportajda.
Şunu unutmayalım ki, gazeteciliğe başladığım 2000'lerin başında Irak'ta Barzani'nin kontrolündeki bölge için bile Kürdistan kelimesini kullanamıyorduk. Yazımdan kaç kez bu sözcüğün çıkarıldığını bilirim. Yanlışlıkla dahi bir gazeteci 'Sayın Öcalan' dese yargılanıyor ve adeta linç ediliyordu. Erdoğan'ın liderliğindeki Türkiye'de bu iklim değişti. Ak Parti'nin de bunları hatırlaması ve bunca ilerlediği yolda geri adım atmaması lazım…