Pazar sabahı Türkiye 32 kişilik gözaltı listesine sahip bir operasyon dalgasıyla uyandı. Bu listede Fethullah Gülen Grubunun yayın organlarının yayın yönetmeni, yöneticisi, yazarı, televizyon kanalında yayınlanan dizilerin senaristleri ve cemaate bağlı olduğu iddia edilen, Ergenekon davalarında rol alan emniyet görevlileri de yer alınca bir anda 'acaba bu, hükümetle ters düşenleri susturma operasyonu mu?' sorusu sorulmaya başlandı. Peki, öyle mi? 17 ve 25 Aralık operasyonları ile devrilmeye çalışılan Tayyip Erdoğan ve Ak Parti Hükümeti bu işin rövanşını almak için yargıya talimat mı verdi? Pazar sabahı yapılan operasyonun sebebi 17 Aralık'ın aktörlerini susturmak mı?
Operasyon başlar başlamaz, hatta öncesinde, belli ki devletin ve özellikle emniyetin içinde tam da Ak Parti Hükümeti'nin tarif ettiği 'paralel yapı' tanımına uygun bir twitter hesabı (FuatAvni) operasyonun geleceğini haber verdi. Bu hesap 17 Aralık sürecinden beri sinsi bir şekilde devletin tüm koridorlarında geziyor, tehdit ediyor, izliyor, yalanlarla gerçekleri harmanlıyor, korku salıyor, gizem yaratıyor. Paralel bir yapının olduğunun tek başına bu bile kanıtı.
İşte böyle gümbür gümbür gelen operasyonla birlikte cemaatin tüm yayın organları müthiş bir kampanyaya başladılar ve 'basın susturuluyor' yayına geçtiler. Tabii tek bir meslektaşın gözaltına alınması ve özgürlüğünden olmasını arzu etmeyiz ancak bu gün kendilerine el uzanınca basın özgürlüğünü hatırlayan cemaat medyası mensupları Ahmet Şık ve Nedim Şener tutuklandığında bırakın karşı çıkmayı gazete ve televizyonlarından bu tutuklamalara en büyük desteği verdiler…
Her neyse… Bu aşamada şu notu tarihe düşeyim: Tek bir kişi dahi hukuksuz bir şekilde gözaltına alınırsa, bir cadı avı yapılırsa ya da rövanş duygusu içine girilirse tüm gücümle bunun karşısında olurum ancak şimdilik bu operasyonla ilgili şunu biliyoruz: Operasyonun sebebi 2010 yılında yapılan başka bir operasyon. Anlatayım…
Tahşiyeciler diye pek de adı sanı kamuoyunda bilinmeyen bir dini grup var. Bu grup da temeli Fethullah Gülen Grubu gibi Nurculuk olan bir cemaat. Ancak Gülen Grubu ile anlaşamıyorlar. Liderleri konumundaki Mehmet Doğan'ın Fethullah Gülen'in sıkı muhaliflerinden olduğu biliniyor. İşte bu grupla ilgili Fethullah Gülen 6 Nisan 2009'da internete konan bir konuşmasında 'Türkiye'de de Hizbul vahşetten sonra el Kaide'yi icat ettiler. Yarın başka şeyler icat edebilirler. Mesela Tahşiye diye bir şey icat edebilirler. Onları güçlendirirlerse ellerine silahlar da verebilirler' diyerek işaret fişeğini yakıyor. Ardından cemaatin kanallarında, Pazar günü gözaltına alınan senaristlerin dizilerinde, gazetelerinde ve haber bültenlerinde bu grupla ilgili olumsuz, onları el Kaide ile bağlantı kuran sahneler çekilmeye, haberler çıkmaya başlıyor. Kısacası Tahşiyecilerin el Kaideci olduğu algısı kamuoyuna işleniyor. En sonunda 2010 yılında gruba ve 66 yaşında ve gözleri neredeyse görmeyen liderine operasyon yapılıyor. 122 kişi alınıyor. Bu operasyon sonucu lider Mehmet Doğan 17 ay cezaevinde kalıyor. İlginç bir nokta da şu: Bu operasyona önce 'Tahşiyeciler' daha sonra ise 'El Kaide operasyonu deniyor. Bu aşamada yine operasyon kapsamında gözaltına alınan emniyet müdürü Tufan Ergüder cemaatin kanalı Samanyolu Haberde bir programa çıkıyor ve Tahşiyecilerle ilgili ' El Kaide grubu bunlar' diye başlayan bir açıklama yapıyor. Hâlbuki silahlı olduklarına dair tek bir bulgu yok bu grubun.
Daha sonra bu operasyonla ilgili tuhaflıklar ortaya çıkıyor. Mesela grubun evlerine düzenlenen operasyonda ele geçen silahların üzerinden sanıkların hiç birinin parmak izi çıkmıyor. Onun yerine polislerin parmak izi çıkıyor. Polisler bunu eldivenlerinin yırtık olmasına bağlıyorlar. Bulunan el bombasının ise yine Ergenekon soruşturmasında ele geçen bir bomba ile aynı olduğu anlaşılıyor.
Kısacası Pazar günkü operasyon için emniyet ve savcılığın iddiası şu: Fethullah Gülen kendine muhalif olan bir grubu yok etmek için medya organları ile önce onları suçlu gösterdi, sonra polisleri ile evlerine silah ve bomba koydurdu sonra da yargıdaki gücü ile onları hapse attırdı. Bu iddianın doğru olup olmadığını hukuktan ayrılmadan sorgulanmaya devam edilirse anlayacağız. Ancak tabii böyle vahim bir iddianın her hukuk devletinde soruşturulması gerektiğini her halde hiçbir Batılı reddetmeyecektir. Şayet bu iddialar sonuna kadar kanıtlanabilirse son dönemde 'paralel yapı' diye adlandırılan yapının birçok davadaki işleyiş mekanizması ve suç haritası da ortaya çıkacaktır. Göreceğiz.