Türk-Sünni-Laik kimliğin dışında kalan herkese karşı ret, inkâr ve asimilasyon politikalarının hâkim olduğu bir Türkiye'den Başbakanının resmi tarihe meydan okuduğu, tek tipçiliğe karşı çıktığı, dergâhların kapatılmasının, yer adlarının değiştirilmesinin yanlışlığından dem vurduğu, Dersim de Kerbeladır dediği, herkesi eşit vatandaşlık temelinde kucaklamaktan bahsettiği bir Türkiye'ye geldik.
Cumartesi günü Başbakan Davutoğlu ile birlikte Hacı Bektaş'a giden gazetecilerden biri de bendim. Başbakan Hacı Bektaş'ta yaptığı tarihi konuşmanın ardından dönüş uçağında da bizimle sohbet etti. Bu ülkedeki Alevi meselesinin çözümü için öncelikle bir zihniyet devrimi gerektiğini söyleyen Davutoğlu öncelikle psikolojik bariyerleri aşmak için harekete geçecek. İletişime ağırlık verecek. Tarafların birbiriyle konuşabilmesi için gayret gösterecek. Önümüzdeki günlerde bir cemevini, ay sonunda da Dersim'i ziyaret edecek.
Ben Başbakan'ın vizyonu ve engin birikiminin ürünü olan konuşmasını ve 'ötekisi olmayan Türkiye' vurgusunu çok heyecan verici buldum. Uçakta bize söyledikleri arasında öne çıkanlar da şunlardı: "Psikolojik olarak aşmamız gereken şey Alevi/Bektaşililiği Sünni çoğunluğun dışarıda, farklı, öteki görmesi. Alevilerin aşması gereken şey de acılar üzerinden aidiyet kurmak. Bu çok zor… Bu devlet bizim, bu siyaset bizim demeliler. Sünni kesim de onlara bu yaklaşımı göstermeli. Bana oy vermiş olsalar da olmasalar da Başbakan olarak benim hizmet etmem gereken vatandaşlarım. Ayırt etmek mümkün değil. Alevilere göre, Sünniler devletin sahibi Aleviler dışarıda, ya da Sünnilere göre devletin resmi ideolojisini Aleviler koruyor, onlar üzerinden bize baskı yapılıyor, 28 Şubat gibi.
Mevlevilikle Bektaşilik yasak… Ve biz yasaklamadık, devrim kanunuyla yasaklandı bu. Alisiz Alevilik diye bir eğilim var Avrupa mahreçli. Aleviliği ayrı bir din gibi örgütleme çabası. Cemevini kilise gibi görüyor, cami, cemevi, kilise havra gibi. Bunun dışında bir formül arıyoruz. Bu işin sorumlusu AK parti değil, Sünniler de değil. İskilipli Atıf Efendi'yi idam sehpasına götürenler, Seyit Rıza'yı da götürdü. Kuran Kurslarını yasaklayanlar Aleviliği de yasakladı. Zulümde eşit davrandı tek parti dönemi o yönünü takdir etmek lazım. Kürtlere, muhafazakar Müslümanlara, Alevilere…"
Kısacası rejimin tek tipçi, asimilasyoncu uygulamalarının Kürt sorunu gibi, başörtüsü sorunu gibi Alevi sorununu da yarattığını hatırlattı Başbakan. Ve dialog üzerinden bir süreç gelişeceğinin müjdesini verdi. Ben bu yoldan kesintisiz yürünmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira hep söyledim: Ak Parti döneminde bütün dezavantajlı kesimler eşit vatandaşlık idealine yaklaştılar, bir tek Aleviler hala 'öteki' olarak duruyorlar. Demokratik ve çoğulcu bir yeni Türkiye için onların da mağduriyetlerinin giderilmesi şart. Hükümet de aynı düşünceyle hareket edecek gibi görünüyor…