Maalesef Kobani'nin ateşi Türkiye'ye de düştü. Günlerdir başta Güneydoğu olmak üzere ülke çapında çok ciddi olaylar var. Peki neler oluyor? Bu noktaya nasıl gelindi? Kobani IŞİD'in saldırısına maruz kalınca gözler Türkiye'ye döndü. Ankara orada savaşan PYD güçlerine yardım edecek mi? Bir koridor açılmasına müsaade edecek mi? Oradan gelenlere kucak açacak mı?
Öncelikli olarak canını kurtarmak için gelen Kürtlerle başlamak gerek. Türkiye o konuda hiç tereddüt etmedi. Sınıra gelenlere kısa süre sonra kapılar açıldı ve zulümden kaçanlara elden geldiğince sahip çıkıldı. Ancak PKK'nın ve PYD'nin beklentisi daha fazla. Başta Irak'taki Federal Kürt yönetimi olmak üzere dışarıdan gelecek yardımların Kobani'ye ulaşması için Türkiye'nin koridor açması isteniyor. Yani IŞİD'e karşı PYD'nin tanklarla tüfeklerle donanması ve bunun Türkiye üzerinden gerçekleşmesi arzu edilen. Türkiye ise PYD'ye özerklik iddiandan vazgeç, Özgür Suriye Ordusu'na destek ver ve Esad'la bağını kes diyor. Peki bu doğru mu? Türkiye Kobani'ye beklediği desteği koşulsuz vermeli mi?
Türkiye'den PYD'yi silahlandırmak için koridor açmak fikrine Türkiye kendine yönelik bir risk gördüğü için yanaşmıyor. Çünkü sonuçta PKK'nın bir kolu olan PYD'ye, yani illegal bir yapıya bir devlet olarak yardım etmek demek bu. Ayrıca silahların daha sonra PKK'nın elinde kendisine yöneltilip yöneltilmeyeceğini bilmiyor. Bu da PKK'nın çözüm sürecine rağmen son dönemde yaptığı provokasyonlar ve çelişkili açıklamalarından kaynaklanan güvensizliğe bağlı.
Ben Türkiye'nin koridor konusundaki hassasiyetini anlamakla birlikte Kobani'ye söylem düzeyinde daha çok sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum. Başbakan Davutoğlu 'Kobani'dekiler kardeşlerimizdir' açıklaması yaptı ancak Kürtler 'Oradaki Kürt kardeşlerimizi kıyıma uğratan IŞİD karşısında bizi bulur' cümlesini bekliyorlar. PKK da bu beklentiyi fırsat bilip ortalığı ateşe veriyor. Maalesef sokaklarda yaşanan, PKK'nın bu damar üzerinden harekete geçmesi ve bu arada Hizbullah ile yeniden karşı karşıya gelmesi. Bu son derece tehlikeli bir gidiş. Bu gidişe karşı sağduyulu yaklaşmalı ve her türlü provokasyondan uzak durmalıyız. Ancak maalesef medya ve muhalefet yine hiç iyi bir sınav vermiyor. Böyle bir tehlikeyi dahi siyaset malzemesi haline getiriyor. Çok şükür ki devlet eski Türkiye'nin devleti değil, güçlü ve böyle bir meydan okumayı göğüsleyebilecek bir devlet. Ancak yine de yanı başımızdaki yangının bize daha çok sıçramaması için bir an önce çözüm süreci aktörlerinin aralarında güven tesis etmek için harekete geçmesi gerek.