Kendimi bildim bileli evimize Zaman gazetesi gelir. Adres değiştirseniz bile bir şekilde o sizi bulur. Farklı sebeplerle abonelik yaptığımız için birden fazla gazetenin geldiği de olur. Son abonelik nedenimiz mesela, cemaat dershanelerine gönderdiğimiz yeğenlerimin deneme sınavlarına girebilmeleri. (Dershanede yapılan sınavlar, gazetenin hediyesiymiş. Bu bilgiyi de sorunca öğrenebiliyorsunuz zaten, pek çok veli, çocuklarının deneme sınavına girmesi karşılığında verdikleri abonelik bedelini sınav ücreti sanıyor.)
Bugünlerde benzer sebeplerle iş yerlerine gelen Zaman gazeteleri aboneliklerinin iptal edildiğini öğrendim. Bu insanların pek çoğu cemaat/hükümet çekişmesinin detaylarına düne kadar vakıf değildi. Bugünse gazeteyi eline alan pek çok kişi müthiş bir hayal kırıklığı yaşıyor. Bu kimseler, cemaat mensubu olmamakla beraber Zaman Gazetesinin evlerinin, işyerlerinin bir parçası olmasından hiçbir zaman rahatsız olmadılar. Tam tersine Gülen Hocaefendi hakkında uluorta konuşulmasından çok rahatsız oldular. Çocuklarını cemaatin kolejlerine, dershanelerine gönderdiler. Eşe dosta yurtlarını tavsiye ettiler.
28 Şubata gözlerini açan, ihtarlar, polisler, yasaklarla ilk gençlik yıllarına girenler cemaatin hiç ama hiç orada olmamasını hep anlamak istedi. Katsayı uygulaması başlar başlamaz üniversite kapısı ile beraber yüzlerine kapanan dershane kapılarında kalanların kin tutmadığını gördük. Hizmet ehli olmak, büyük idealler, barışçıl diyalog yolları hepsi takdir edildi. Hatta bu insanlar, takiyyeyi dahi bilmek, anlamak istedi. Ta ki takiyye yapmayı araç olarak seçenler bir gün gelip sadece takiyye yapmayı bilenler olarak kalana dek…
Başörtüsü yasağında, Mavi Marmara'da kırılan kalpler, son tahlilde hep yüce bir idealin altını çizen hizmet çizgisine sahip çıktı aslında. Yakın zamana kadar da bu çizginin hakkını verdiğini düşündü, geçmişe dönük hesap yapmadı. Kendisi okkanın altına girerken sineye çekmeyi aynı gemide olmak üzerinden okudu, öyle anladı.
Bugün, bir tek yıllardır evlerine gelen Zaman gazetesinden Türkiye'yi okuyan ve cemaatten olmayan kimseler hayal kırıklığı içinde değil. Cemaatin siyasi komiserleri ekranlarda boy gösterirken hayatını hizmete adamış, siyaset ve iktidar çatışmasına hiç bulaşmamış, Afrika'nın çöllerinde, Asya'nın bozkırlarında hizmet edenler de şaşkın. 500 dolara Nijerya'nın sıcağında bir Türk okulunda birazdan kaynayan tencerenin ulaşacağı minik bedenleri düşünüp mutmain olanlar, bir gurbetlik hayatı seçenler, en büyük hayal kırıklığını onlar yaşıyor olmalı.
Halisane niyetlerle bu yola çıkmış binlerce insan, bugün ekran başında, o hep dışında durdukları siyasetin ve iktidar hırsının tam ortasında olanlara anlam veremiyor. Tehdit ve şantaj yapmak şöyle dursun, hak arama yöntemini bile bir standarda bağlayan cemaat için kırılan tabuların esen rüzgârına karşı durmaya çalışıyor.
Öğrenci evlerine yemek taşıyan, koltuk kanepe bulan, kermesler düzenleyip kız çocuklarını okutan anneler suskun, kendilerine güvenle emanet edilen çocukların başında gece uyuyana kadar bekleyip, sabah şefkatle sabah namazına kaldıran ablalar, abiler şaşkın.
Âlî emellerin çıkar kavgası ile kesiştiği noktada zihinlerde "biz sadece hizmet ettik, iyilikten başka bir şey yapmadık" diye tekrar eden cümleler silikleşiyor, menfaatlerin, çıkarların, hırsların gölgesinde yılların birikimleri köpük gibi dağılıyor.
Bediüzzaman Hazretlerinin İhlas meselesinde anlattığı gibi birbirimizi Allah için sevmek ideali ile başlayıp, çıkar çatışması ile ayrılan yolların arasında gazete kâğıtları üzerinde yemek yediğimiz, sabah namazına kadar devam eden sıcacık çaylı sohbetler devşirdiğimiz hatıralar mahcup ve suskun… Hâlbuki biliyorum ki, çıkar dişlisinin ardında, hala ellerinde kitaplar, sofralarında ikramlar, gurbetlerde kardeşlerimiz bekliyor.
Birilerinin onlara bir ömür feda ettiren ideallerinin bugün baskıya, zorbalığa, tehdide dönüşmediğini söylemesini bekliyor. Asya'nın uzak bozkırlarında geçen ömürlerini, hiç de soğuk yenmeyen sımsıcak maklubelerini, herkese uzanan yardım ellerini düşünerek nasıl bu noktaya geldiğimizi sorguluyor. Bu nokta, yani hizmetten ziyade diz çöktürmeyi, tehdit ve şantajla iş görmeyi, uluslararası çıkar odaklarıyla hareket etmeyi şiar edinme noktası.
Meseleye uluslararası ilişkiler nazarından bakarsanız, küresel bir aktör olan cemaatin geldiği noktaya mantıklı açıklamalar bulmak mümkün. Ama eğer meseleye kimsenin gitmediği yerlerdeki bir Türk okulundan, gazete kâğıdı üzerinde yemek yenen bir öğrenci evinden, birbirlerini Allah için sevdiklerinden toplanıp Bediüzzaman okuyan bir sohbet evinden bakıyorsanız durumu anlamak o kadar kolay değil. Bu noktadan itibaren biz buraya nasıl geldik sorusu salt bir soru olmakla kalmayacak, çok büyük kitlelerde büyük bir hayal kırıklığının da ifadesi olacak.
meryem.atlas@sabah.com.tr
@miailayda