Geçen Ekim ayında Amerika'ya seyahat etmek için üçüncü vizemi aldım. İlk vizemi aldığım 2007 yılında başvurum oldukça kuşkuyla karşılanmıştı. Hakeza 2009 yılında da öyle olmalı ki bana her iki başvurumda da sadece 3 aylık ve tek girişlik vizeler vermişlerdi. Geçen Ekim ayında konsolosluk, mülakata götürdüğüm hiçbir belgeye gerek duymadan doldurduğum forma ve sözlü beyanıma karşılık 10 yıllık ve çoklu girişli vize verdi.
Kendi içinde sınırları kaldıran Avrupa Birliği ülkelerinin AB dışındaki ülkelere uyguladıkları Schengen Vizesi standartları ve aynı şekilde Amerika'ya giriş için istenen belgeler, sorulan sorular ve çıkarılan zorluklar çok sık tartışma konusu oluyor. Yüksek güvenlikli vize başvuru süreçlerinde alınan retina taraması ve parmak izinin insani olmayan bir fişleme şekli olduğu konuşuluyor. Daha kötüsü konsolosluk görevlilerinin şüpheyle yaklaşan tutumları… Şükür diyelim bütün bunları son mülakatımda hiçbir şekilde yaşamadım.
Konsolosluktan sonra ikinci durak olan Amerikan gümrüğünde de parmak izim alındıktan sonra 'Amerika'ya hoş geldiniz' cümlesinden başka bir şey işitmedim. Daha evvel çok amaçsız bir şekilde sorgulandığımı, arkadaşlarımın başına da gereksiz bir sürü olay geldiğini biliyorum. Tabii bütün bunlar hala çok sıkı tutulan ve pek çoğu insani standartları zorlayan tedbirlerin kalktığı anlamına gelmiyor. En azından bir rahatlama var.
Yine bu seyahatimde öğrendim, KLM, Air France ve DELTA havayolu şirketleri birleşmiş. Amerika'ya gitmek için DELTA'dan bilet alıyorsunuz ama aktarmalı uçuşları diğer havayolları yapıyor. İstanbul'dan yola çıktıktan sonra ilk durağım Amsterdam'dı ve oradan da yedi saat sürecek olan Amerika uçağına binecektim. Yani aslında KLM havayolu şirket elemanları müsaade ederse binmeye çalışıyordum. Uçak için son kontrolün yapıldığı sırada havayolu şirketi beni gereksiz bir şekilde sorgulamaya başladı. Hangi konferansa gittiğimi, hangi konuda konuşacağımı, beni davet eden insanların numaralarını, davetiye mektubunu, üzerimde ne kadar para olduğunu, bilgisayarımın benim olup olmadığını yoksa başkası tarafından mı verildiğini, kime konuşma yapacağımı, konuşma yapacağım insanlarla nasıl bağlantı kurduğumu ve daha bir sürü saçma sapan soruyu bir çırpıda sordular. Bir müddet bu sorulara makul cevaplar bulmaya çalıştım. Gideceğim konferansı ve üniversitedeki insanların isimlerini verdim. Ama soru konferansta konuşacağım konuya, ne anlatacağıma filan gelince, KLM yetkilisinin hakikaten anlatırsam ne anlayacağını da çok merak ettiğimden, 'sınırlarda bazı insanlara yapılan bu tarz ayrımcılıklar' üzerine konuşacağım dedim. Görevli önce 'bana ayrımcılık yapıyorsunuz' dediğimi zannetti. Bu ayrımcılık değil, prosedür şeklinde cevap verdi. Ben de size söylemiyorum benim konferans konum bu, siz sordunuz, ben söylüyorum şeklinde bir yanıt verdim. Nasıl olduysa görevli işin içinde bir ima olduğunu fark edip Türk bir görevli çağırdı. Benimle Türkçe konuşan bu kişi adeta sorguda olduğum hissini vererek fazla abartmamam gerektiğini, yoksa beni uçağa bindirmeyeceklerini söyledi. Benden "uçağa bindirmemeye yetkilerinin olmadığı; benim müşteri, onlarınsa şirket olduğu; havaalanı polisini çağırmaları gerektiği" cevabını aldı.
Havaalanı güvenliklerinin, vize prosedürlerinin, konsolosluk çalışanlarının bu tarz davranışlarına sinir olurken parasını ödeyip bilet aldığınız ve müşterisi olduğunuz bir şirketin bu sorgu sualine ne demeli?
Üstelik kanunen böyle bir sorgu yapmaya hiçbir hakkı yok. Yapabileceği tek şey o an üzerimde uçağa binmeme engel teşkil edebilecek bir şey olup olmadığını kontrol etmek. Bunu da yapıyor zaten.
Ayakkabılarımıza kadar çıkarıp tekrar tekrar arıyor. Amerika'da ne yapacağım, nereye gideceğim, nerede kalacağım Amerikan makamları tarafından zaten gözden geçirilmiş, vize verilmiş. Hiç üstüne vazife olmayan sorularla sorgu sual sorup Amerika'nın çıkarlarını kolladığını sanan Hollandalı havayolu şirketi sadece DELTA havayolundan bilet almış yolcuları kızdırmaktan başka bir şey yapmıyor.
Bu tarz otokontrol, ırkçı refleksler, Müslüman görünce güvenlik bunalımına girmek Hollanda'da zaman zaman görülüyormuş. Geçerli vizesi olduğu ve şüphe uyandıracak hiçbir davranışta bulunmadığı halde insanlar kimlikleri üzerinden sorgulanıyormuş. Amerika'da konuştuğum Hunter College'dan Cezayirli bir hoca özellikle KLM şirketinin bunu huy edindiğini söyledi.
Müşterisi olduğum için birinci önceliğinin bana hizmet etmek olması gereken KLM'nin beni sorgu sual etmeye elbette hakkı yok. Zaten Amerika'ya gitmeye çalışırken hiç ama hiç işimin olmadığı bu ülkedeki KLM görevlilerinin beni sadece DELTA'dan aldığım aktarmalı bilet yüzünden sorguladığını da hatırlatmak isterim. Mesele, benim sert çıkmam, onların da beni gereksiz bir yirmi dakika bekletmesi ile son buldu. (Havaalanı polisi ve DELTA yetkilisi ile görüşmek için ısrar edince zorbalığa daha fazla devam etmediler)
Bu olayı DELTA'ya yazdım. Bana bir özür mesajı gönderdiler. Uzun, samimi, içten, hak veren, bu kimselerin ismini isteyen bir mail… Havayolu şirketlerinin bu tarz sorgu sual etme hakkı olmadığını, böyle bir durumun yaşanmasından dolayı duydukları üzüntüyü belirttiler. Böylece aktarma esnasında yani yolun yarısında insanları taciz eder şekilde abes sorular sormanın da bir DELTA politikası olmadığını anlamış bulunduk. Yine de KLM ile ortak iş yaptığına göre hatanın bir kısmı elbette onların. Aynı havayolunun bileti ile Paris üzerinden Air France'la döndüğümü ve zerre sorgu sual yaşamadığımı da ayrıca belirtelim.
Hiçbir şüpheli davranışta bulunmamış insanları ayaküstü dinleri, derileri, kıyafetleri üzerinden damgalayıp terörist muamelesi yapmak artık hiçbir güvenlik politikasına da hizmet etmiyor. Bu tarz hareketler genellikle insanları taciz ve huzursuz etmeye ve kimliksel bir nefret yaratmaya yarıyor. Dilerim ki KLM, zaten hakkında pek de hoş olmayan pek çok anekdot anlatılan katı ve ırkçı tutumuna ve dahası kendisinden DELTA'nın bile beklemediği işgüzar şirket politikalarına bir son verir.
meryemilayda@gmail.com
@miailayda