"Bu sefer kaybetmiş olabilirim ama bir gün mutlaka Amerika'nın kadın bir başkanı olacak!" Bu sözler Amerika'nın ilk kadın başkan adayına ait. Tabii geçen sene yayınlanmış olan Political Animals dizisindeki başkan adayına… (Sigourney Weaver) Kulağa hoş geliyor. Dizide eski ABD başkanının eşinin başkanlık yarışı konu ediliyor. Bir miktar Hillary Clinton vakası… Amerika'nın bir kadın başkanı olacak mı? Bu soru gerçek hayatta da sorulmaya devam ediyor. Olursa nasıl olacak? Erkeklerin dünyasında feminist/liberal değerler nasıl yer bulacak? Bu güne kadar Amerika'da ön plana çıkan kadın siyasetçiler böyle bir perspektif geliştirmediler. Tüm dünyada ise kadın parlamenter sayısı, kadın bakan sayısı çok önemseniyor. Nicelik tamam ya nitelik?
Kadınların kamusal temsilinde tüm dünyada bitmez tükenmez iki mesele var. Birisi aile ilişkilerinin iş hayatı ile beraber yürütülmesi, diğeri ise cinsellikle ilgili konular. Başkanlık yarışındaki kadın dış işleri bakanı üzerinden somut örneklere değindiği için Political Animals dizisinden devam edelim. Bakan, bir anne, kendi alkolik annesi ve uyuşturucu müptelası gay oğluna bakıp zaman zaman nerede hata yaptım diye sormaktan kendini alamıyor. (Gay oğlanı bir aykırılık gibi gösteren dizi, ben değilim) Bir yanda kendisini sürekli aldatmış olan kocasından kopamayan güçlü bir kadın bir yanda başkanlık yarışı. Bu derece vahim noktalardan girdiğinden mi dizi yayından erken kaldırıldı bilemiyorum ama bunlar uç örnekler de olsa günümüzde bireyin tipik çözülme noktaları ve gittikçe belirginleşen zorlukların da bir parçası. Türkiye'de bu ikileme mütedeyyin kesimlerden 'kadınların yeri evidir' diye kestirip atan sesler yükselirken bu zorlukların kategorik olarak kadın olmaktan kaynaklandığını düşünmek yerine modern dünyanın dışlayıcı doğasından ileri geldiğine dair bir itiraz yükselmiyor. Hâlbuki tüm dünyada bu tarz ikilemler milyonlarca kadın tarafından yaşanmaya devam etmekte. Türkiye'de yaşanan sorunların eklemlendiği bir bütün, bir mantık var. Dünya var olduğundan beri üretim mekanizmaları içinde yer bulan kadınlar için değişen koşulları sorgulamak yerine geleneksel bile olmayan çözümler, kadınlar için artık bir şey söylemiyor.
Bir diğer konu cinsellik meselesi… Modern dünyada kamusal sınırlar içinde iletişimin belli etik kuralları vardır değil mi? Lakin hem kadınların cinselliklerini kullanmaları hem de kullanmaya zorlanmaları devam ediyor. Giyim, kuşam, topuklu ayakkabı vs gibi şeklî istibdadı geçtim. Dizide de anlatıldığı gibi editör, gazeteci veya haber kaynağı arasındaki uygunsuz münasebetlerin delik deşik ettiği etik kuralları örtülü bir gerçeğin somut örnekleri, yani aynı tas, aynı hamam devam ediyor.
Hamamdaki Büyükelçi
Hamam demişken, dizide kadın dışişleri bakanı iki defa tacize uğruyor. Biri Rus bakandan geliyor, diğeri hamamdaki Türk büyükelçiden. Şöyle, acil bir durum esnasında mezkûr bakan, Türk Büyükelçisini hamamda yakalar. Görüşme esnasında büyükelçi bakanla flört eder. Diziyi izleyenler, yanlış temsil ediliyoruz diye kızmışlar. Tahmin ediyorum, bakanın hamamda yakaladığı kara derili, bozuk İngilizceli Türk karakteri pek çok kişiyi incitmiş olabilir. (Büyükelçilerin İngilizcelerinin genellikle çok süper olduğunu hatırlatmak isterim) Neyse, onu geçelim. Hamamda yıkanırken aniden çıkıp gelen bakana Türk büyükelçisinin asılmasını Hürriyet'ten Onur Baştürk de yazmış.. Hamam kötü bir şey mi demiş.
Hamamda güzel bir kadın görmüş flört etmiş, ne var bunda demiş. Ama belli ki diziyi değil, sadece o sahneyi izlemiş. Oradaki sorun büyükelçilerin hamamda yıkanması değil. Türkiye ve İran arasında resmi bir kriz varken, Amerikan dışişleri alarm durumunda iken, mesai saati denebilecek bir saatte yıkanıyor olması. Ayrıca hatırlatmak isterim, biraz Oryantalist literatür karıştıranlar bilirler, batılılar durduk yere 'hamam' simgesini kullanmazlar. ABD konuyu Türkiye ile çözmeye karar verecek, büyükelçi ise bu konu üzerinden bakan ile yemek koparmaya çalışacak. Eski başkan, atlayıp uçağa Türkiye'ye gelecek, yanında bir gazeteci, İranlıları komik bir senaryo ile kandıracak, hani Yunanistan'dan ötesi de sahipsiz ülkeler ya, ortada ne bir Türk görevli, ne bir karşılama olacak… Hamam sahnesini bu algı ile beraber okuyunca, ne yapayım ben dizinin feminist liberal değerlerini diyor insan.
Kadın siyasetçiler söz konusu olduğunda liberal feminist değerler kulağa hoş geliyor da, erkek siyaseti denen şeyi erkekleşmiş kadınlar ile aşmak mümkün müdür? Hamamdaki büyükelçiye maruz kalan bakan, kadın olmanın mağduriyetini kendi oryantalist rüyası ile kurgulamıştır. O halde buna mağduriyet diyebilir miyiz? Türkiye gibi bir müttefikinin yaşam tarzını bilmeyen, merak etmeyen bir liberalizm gösteriyor ki, güç ve iktidar böyle kurgulandığı sürece zaten hükmetmenin cinsiyeti yok. Kendimize liberal, kendimize feminist olalım, ötesine hoyrat bir oryantalizm.
meryemilayda@gmail.com
@miailayda