Amerikan bağımsızlık savaşından sonra on üç koloni yeni bir anayasa yazımı için bir araya geldi. Konu kısa sürede devletin dini konusunda kilitlendi. O dönemde on üç koloninin dokuzunda resmi bir kilise bulunmaktaydı. Lakin mevcut çeşit çeşit kilise yapılanmasından tek bir kiliseye düşülemediği için bilinen en eski laik anayasa olan Amerikan anayasasında devlet ve din kesin bir 'ayrım duvarı' ile ayrıldı. Genel hâkim hava içerisinde 'sabah duası' gibi bir takım Protestan pratikler devam etse de 1960'lardan itibaren bunlar da kesin olarak kaldırıldı. Yani özetle, Amerika'da devlet eli ile verilen din eğitimi yok. Ama inancına göre kurup kendi imkânlarınla yaşatabileceğin özel okullar var. Katolik okulları, Evanjelik okulları, Yahudi okulları veya 'Tarık bin Ziyad' gibi bir Müslüman okulu…
1800'lerde genel bir okullaşmaya giden Katolik okulları bu grupların içinde en güçlüsü ve en çok mücadele vermiş olanı. 1960'lardan beri azalan öğrenci sayısını artırmak için çok çaba gösteriyorlar. Hemen hatırlatalım, bu okulların müfredatı Türkiye'de olduğu gibi merkezi bir şekilde belirlenmiyor. Müfredatını kiliseye danışarak kendi belirliyor, daha seçici davranabiliyor. Üstelik bu okullar defalarca dava edilmiş.
Amerikan sisteminde devletin, muzır bulduğu uygulamaları takip edip dava açması diye bir gelenek yok. Davaları bireyler veya sivil toplum üstleniyor. Alınmış şaşırtıcı kararlar var: Mesela yüksek mahkeme, 'çocuk eğitimi' konusunda devletin malik tavrını değil, anne baba hükmünü önemseyebiliyor ve ailenin inanç tercihine saygı duyuyor veya cumartesi çalışmak istemeyen bir Yahova Şahidi'ne cumartesi tazminatlarının ödenmesi kararını alabiliyor.
Amerika'da anayasa en baştan dini baskı altında tutmak için değil, din özgürlüğü temelinde bir anlaşmaya varmak için 'ayrım duvarını' uygulamıştır. Devlet okulunda ve öğretmen kontrolünde yapılan din eğitimi yasak ama öğrenci kulüplerinde bir araya gelip İncil okumak serbest. Liselerde şapel açmak mümkün. Yine Clinton döneminde kıyafet serbestliği, inanç özgürlüğü kapsamına alındı. Hatta devlet eliyle din eğitiminin verilmesi konusunda son zamanlarda mahkeme süreçleri, tartışmalar ve taleplerle yumuşak geçişler, esnemeler yapıldı. Nasıl mı?
Eğitim çekleri, anlaşmalı okullar
Süreç, okula değil ama o okula giden çocuğa destek argümanı ile başlıyor. Bu okullara giden çocuklara okul kitabı, harita, taşımacılık türünde yardımlar yapılıyor. Bir de 'voucher' denen eğitim çeki var. Devlet, ihtiyaç sahibi öğrenciye burs veriyor. Ama bu bursu nerede kullanacağına karışmıyor. Bu durumda Katolik okulunu seçen öğrenciye de devlet dolaylı olarak yardım etmiş oluyor. Obama döneminde ciddi bir kaynak aktarımı yapılan 'charter school' (anlaşmalı okul) uygulaması ise şöyle; okulu devlet finanse ediyor ama özel bir yönetim var. Duvardaki haçı indiren, din görevlisi eğitmenin kıyafetini değiştiren Katolik okulları da bu sisteme dâhil.
Bugün gelinene noktada Amerika'da okullarda dini yönelimler bir şekilde kabul ediliyor. Katolik okulundan dönme, seküler kisvesine bürünmüş ama sekülerliği tartışmalı ve yönetiminde din adamı bulunduran bu davalık okullara bugün Obama dolaylı bir destek veriyor.
AB ülkelerinin birçoğunda zorunlu din dersi var. Almanya'da hala kilise vergisi alınıyor.
Uygulamanın acayibi, yani dini okullara doğrudan destek aktarma bizim için laikliğin anavatanı Fransa'da var. Hatırı sayılır miktarda Katolik Okulu devlet tarafından destekleniyor, bu okullardan lise dengi diploma alınabiliyor ve üniversiteye devam edilebiliyor. Acayip diyorum, çünkü Türkiye'de böyle bir uygulama yok. Din eğitimi veren özerk bir kuruluş zaten yok, zorunlu din dersini, imam hatip okullarının yerini, LYS' de çıkacak din sorularını tartışma şeklimizse her şeyden bîhaber.
Devletin okullarından milletin okullarına
Din eğitimi konusu, Türkiye'de zannedildiği gibi yükselen muhafazakârlaşmanın bir ürünü değil. Bütün dünyada tartışılıyor, tarihsel bir gelişimi var. Devletler, talepler karşısında kendini dönüştürüyor veya yumuşak geçişlerle açılımlar yapıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nde ise din eğitimi, tarihinin hiçbir aşamasında bir talep meselesi olmamıştır. Hatta halkın bu yöndeki talepleri hiçbir zaman tartışılmaya değer bile bulunmamıştır.
İmam hatip düşüncesi din eğitimi talebinin eseri olduğu kadar dini standartlaştırmak ve sosyal gruplar arasında denge yaratmak hevesinin de ifadesiydi. Kısa sürede 'devletin' okullarından 'milletin' okullarına dönen imam hatipler, çocuklarının fizik, matematik, fen öğreneceği aynı zamanda dinini öğrenebileceği okullar olarak velilerin favorisi olmuş iken kapatılmaya çalışıldı. Türkiye'de bir Caferi imamın sınıfta ders anlatması yakın zamanda soruşturma konusu oldu. Yani özetle, Türkiye'de zaten devlet kontrolünde olmayan bir okul yok. Heybeliada Ruhban Okulu meselesini tam bu noktada hatırlamakta fayda var.
En son, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi LYS ve YGS sorularına eklenmek istedi, kıyamet koptu. Bu karar doğrudur yanlıştır, tartışılır. Lakin ÖSYM başkanı Ali Demir'in müşterek din kültürü sorularının sorulacağını, mesela namazın sorulmayacağını, mezheplerin sorulmayacağını açıklamasına rağmen dün sosyal medyada; mezhep çeşitliliği ne olacak, kime göre ahlak anlayışı soruları gündeme geldi. İlk akla gelen 'Hıristiyanlar ve Yahudiler de İslam dini soruları mı çözecek' endişesinin cevabını ise 18 Aralık Salı günü Abbas Güçlü imzalı yazıdan aynen alıntılıyorum: "'Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini okumayanlar aşağıdaki soruları cevaplayacakladır' başlığı altında da 4 tane Vatandaşlık Bilgisi sorusu var. Cevaplar da aynı..."
Türkiye'de din eğitimi konusundaki talepleri konuşmak yerine her defasında yersiz kıyametler koparılıyor, anlamak zor. Din derslerinin zorunlusunu geçtim, seçmelisine bile alerji var. Çoğunluğun Kuran dersini seçmeli ders olarak aldığı bir ortamda bu dersi okumak istemeyen çocuğun mahalle baskısı göreceğini düşünenler, belli çevrelerin okullarına giden çocukların tersi bir baskıyı görebileceğini neden düşünmezler?
Düşünmezler… Çünkü öyle bir baskı yoktur, seküler eğitim sistemi ana akımdır, ana akımın içinde bazı okullar daha ana akımdır. Din eğitiminden düşünce çıkmaz, diğer bütün devlet okulları filozof yetiştirdiği için imam hatip liselerinde özgür düşünce olmaz, falan filan…
Özgürlükleri daha çok genişletmek mümkünken, bir dinin bir mezhebi öğretiliyor, o zaman hiç biri öğretilmesin demek neden?
Sorular, sorular…
meryemilayda@gmail.com
@miailayda