Oryantalizm tartışmaları içinde doğunun kendini 'doğusallaştırması' diye bir şey vardır. Kendine biçilen kimliği içselleştirenler için oryantalizm artık 'ötekinin' kendi vicdanında tekrar tekrar üretilir. Türkiye'de, sokakta, hayatın içindeki başörtülü algısının tam da böyle bir yerde durduğunu düşünüyorum. Yurt dışına çıkarsanız, hele de Amerika'nın paranoyası yüksek eyaletlerinde polis kontrolünden geçerken saçma sapan "ekstra" sorulara maruz kalabilirsiniz. İngiltere'de Oxford gibi bir okulda İsrail Büyükelçisini dinlemeye giremez başörtülü öğrenciler. Nedenini haftaya anlatacağım. Bu haftaki yazımı başörtüsü algısının yerli versiyonlarına ayırdım.
Türkiye'de başörtüsü yasağını destekleyenler ve desteklemiş olanlarla bir mücadele halindeyiz. Amaç, bütün bunlar tekrar yaşanmasın. Yasakçı siyasetçiye kızıyoruz, Kemalist akademisyene öfkeleniyoruz, yasağı alkışlayan gazeteciyi kınıyoruz…
Hepsi haklı, hepsi olması gereken tepkiler. Lakin bir noktada bütün bunlar sanki işaretlenmiş tepki alanları gibi. Tacizler bile bu alanlardan gelince normal karşılanıyor. Adı konulmuş, "meşru taciz" gibi. Mesela "geçen gün Akmerkez'in otoparkından çıkıp, bir aracın bana yol vermesini beklediğimi ve bu esnada içinde üç yaşlı hanım ve bir yaşlı beyefendinin olduğu otomobilin yolumu keserek tam önümde durup camı açtığını, benim de yol filan soracaklarını beklerken karşılığında 'sana burada yol yok' sözlerini işittiğimi" anlatsam kimse şaşırmayacak değil mi?
Zira orası Akmerkez, söz konusu insanlar da "dinozor" dediklerimizden…
Pilates yap, tenis oynama
Meselenin bu alışıldık yanının dışında bambaşka bir boyutu daha var. Sokakta devam eden, hiç ummadığımız yerlerde, ummadığımız aktörler eliyle karşımıza çıkan; konunun yasak kısmına değil de daha çok kültürel, sınıfsal vs. yanlarına dokunan başörtüsü/başörtülü algısı. Dün evde 'battaniye-laptop-koltuk style' dinlenirken kapı tıkladı. Güzel havadan istifade sitenin komşu kadınları bahçede bir öğlen kahvesine çağırdılar. Fırsat bu fırsat, rahmetli annemden kalan bir yün vardı, uzun zamandır ondan bir atkı çıkarmak istiyordum. (Yoğun hayatın içinde stres atmak için örgü örmek gibisi yoktur) Bir örgüdür, modeldir muhabbeti ile laf lafı açtı, konu el işlerinden, spor yapmaya kadar geldi. Oturduğumuz yerin yakınında bir İSMEK, bir de Büyükşehir'in spor tesisi bulunmakta. Üşenmedik, ev kıyafetlerimizin üzerine bir trençkot giyip arabaya atladık, İSMEK'e gittik. Hepsi başörtülü, pardösülü bir grup kadın olarak İSMEK'in kendisi de başörtülü olan müdiresinden bilgi alacağız. Lakin bilgi alabilmek ne mümkün!... Oturduğu yerde sakız çiğneyen bu hanım ne yapsam dediğimi anlamıyor. Çok basit bir şey soruyoruz, bu dönem veya öbür dönem, el sanatları ile ilgili burada ne ders veriliyor?
İngilizce ve bilgisayar istemiyoruz, diyoruz. Bizi ısrarla bilgisayar derslerine yönlendirmeye çalışan bu hanım üstelik de bize açık açık "bir şeyden anlamayan ev kadını muamelesi" yapıyor. Bunu elbette şu sözlerinden çıkarıyorum: 'Şimdi ben anlatıyorum ama siz anlamıyorsunuz'
Sonra biraz aşağıdaki spor tesisine gidiyoruz. Komşu hanımlardan orada kapalı kort olduğunu duydum. İçeri girip bilgi almak istiyoruz. Cevap: size göre; fitness, step, aerobik ve pilates var. Hayatım boyunca bu tarz salon gruplarında düzen tutturamadığım için ısrarla soruyorum: "Başka bir şey yok mu?" Hayır yok. O esnada bir başka kadın, kolunda tenis raketi geçip gidiyor. "Peki ya tenis?", diyorum. "Grup dersi yapılıyor", diyor. "Bizi grup dersine almıyor musunuz", diyorum. Zar zor bilgi veriyor.
Adını Modern Mahrem koyalım
Anlayana sivrisinek saz, maalesef, kendi içinde içselleşmiş,kültürel, sınıfsal, kategorik algılar, Türkiye'de ve dünyada kadınların sorunlarının çözülmesinde, daha öznel diyelim, Müslüman kadına sağlıklı bir bakış açısının önünde en büyük engel. Kafamızda modern dünyanın oluşturduğu adı konulmamış kalıplar var. Dolayısıyla, evinden kalkıp İSMEK'ten bilgi almaya gelmiş bu kadınlar topluluğu zaten ancak anlatılanı anlamaktan aciz şeyler olabilir. Yine belediyenin bir spor salonu görevlisi, bu kadınlara tenis sporunu layık görmemiş ve kafasında eleyerek bilgi vermiştir.
Daha başka bir sürü kategorik hiyerarşiler var. Çoğunluğu dindar insanların oturduğu bir siteye bir grup başörtülü kadın, lüks bir araba ile girerseniz, kimse size kimlik sormayabilir. Uzaklardan yürüyerek geldiğinizi gören güvenliğin eline düşmeyin, vay halinize!
Bilirsiniz trafikte erkekler kadınlara hor davranır, küfür eder, el kol hareketi yapar, sıkıştırıp taciz eder. Aynı hareketlerin bir kısmını da açık ve özellikle yaşı ileri hanımlar başörtülü genç hanımlara yapabilir. Nereden mi biliyorum? Zira Cevahir AVM'de otopark fişini ödemeyi unutup geri geri çıkma hatasına başörtülü bir kadın olarak bir düşün hele, lüks arabalarından uzanan hatun başlar, size ettiği hakaretleri eğer bir erkek topluluğuna etmiş olsalar, emin olun olayın devamını haberlerde izleyebilirdiniz.
U dönülmeyecek bir yerden döndünüz, İstanbul gibi bir yerde trafiği ihlal eden ilk kişi değilsiniz değil mi? Her ne hikmetse, yolu kesilen hacı amca, gazabını aynı yerden dönen öndeki iki araca değil de başörtülü kadın sürücüye yağdırır.
Vadideki en iyi başörtülü küçük çalı
Kemalistlere istediğimiz kadar kızalım, kafamızda zaten sıkıntılı bir yerde duran kadın kategorisinin bir alt kategorisi olarak başörtülü kadınlara bakış açısı budur. Başörtülü olacaksan, doğru düzgün olacaksın, bir küçük çalı bile olsan, vadideki en iyi başörtülü küçük çalı sen olmalısın. Bütün toplumun gözü kulağı sizde. Dosdoğru, tam tekmil, komşularla sıfır sorun… Hata yaparsanız da azarı işitirsiniz. Kimse kusura bakmasın, hiç hoşumuza gitmese de toplumcak hala Nilüfer Göle'nin Modern Mahrem'indeki tespitlerinde takılıp kalmışız. Başörtülü kadın -eğer kendisini tipiyle, çantasıyla, eşiyle, parasıyla, şusuyla-busuyla göze sokmuyorsa- rahatlıkla; 'okumamış, cahil, kırsal' yaftasına maruz kalabilir. Laf söylenebilir, hoyratça düzeltilebilir, hatası yüzünden hışma uğrayabilir. Nötr dursa sıradan olan başörtülü kadın, biraz farklı bir şey yapsa göze batar, sınırsız yaftalamaların, ihtarların, hacı amcaların, tebliğci erkeklerin hedef kitlesi olabilir.
Bir de şimdi şöyle bir moda çıktı: başörtülü kızlar tayt giyip üzerine başörtüsü takıyormuş. Bu kızlardan bütün kalbiyle nefret eden başörtülü kadınlar bile var. Bir dinin bütün temsil yükünü sırtında taşıyan bu kızlar, toptan bir yozlaşmanın da vücut bulmuş temsilcileri.
Hepimiz kul hakkına deliler gibi riayet ettiğimiz için, işçinin emeği, ticarette dürüstlük gibi konularda rahvan gidildiği için, hedef kitlemiz; başörtüsü takıp adaba uygun giyinmeyen başörtülü kadınlar! Elbette böyle giyinilsin demiyorum. Son zamanlarda 'başörtülüler de iyi giyinmeli' argümanı ile başörtülü kadınları saran "hot couture" ve moda çılgınlığını da çok sevimsiz buluyorum. Hepimiz moda sektörünün sadece iyi giyinmek ile alakalı olmadığını da pekâlâ biliyoruz. Neyse, bu konu fıkhî ve sosyolojik bir konudur. Genç kadınların Facebook'larda ibretle teşhir edilmesi ile hallolacak bir konu değildir.
Sanal âlemde şöyle sunumlar var: 80'lerden bugüne başörtülü kadın giyimi azar azar nasıl da değişmiş ve yozlaşmış. 80'lerde kocaman pardösü, büyük başörtüsü ve spor ayakkabıdan teşekkül giyim tarzı, 2010'larda ansızın taytlı ve marka başörtülü bir giyime dönüşmüş.
Neden acaba? Hepimiz tam anlamıyla kul hakkına, fakir fukaranın bakımına, toplumun inşasına, sabır ve tahammüle, sosyal adalete, işçinin alın terine filan tam riayet ediyorken bu kızlar neden böyle oldular? Cık cık. Sabır ve kendi içine yolculuk demek olan Ramazan ayında ziyafet sofralarına koşarken iftar öncesi trafikte terör estirmediğimiz için, belediyelerin konserinden, eğlencesinden, şenliğinden teravih kılmaya sıra gelmediği için en büyük problemimiz elbette başörtülü kızların tayt giymesidir. Sanki toplum, aynı toplumdur, 80'lerde'evlerimize TV girsin mi, koltuk caiz mi' yi tartışan toplumdur ya bir tek başörtülü kızlar değişmiştir, hay bin tesettür!
Bana sorarsanız İslam kadına en yüce değeri vermiştir, stop. Bu tarz hezeyanları içimize feminizm denen menfî cereyanlar sokmuştur, stop. Cennet anaların ayağı altındadır, stop. Kadınlar çiçektir, stop. Analar ağlamasın, stop. Şimdilik hoşçakalın, stop.
meryemilayda@gmail.com
@miailayda