Doğrudan demokrasi diye adlandırdığımız Antik Yunan sistemini belli şerhler düşerek hatırlarız. 'Yalnızca hürler içindi', deriz, 'kadınlar yoktu ama', deriz. Sonra, yaş sınırı vardı. Peki, bugün içinde yaşadığımız, makul gördüğümüz, zaman zaman 'bizde bir türlü yerleşemediğinden' yakındığımız demokrasinin şerhleri neler?
Günümüz demokrasilerinde iktidar, seçimlerde yüzdesel olarak sağlanan çoğunluğun temsil edilmesi anlamına geliyor. (Tabii, bir ülkede seçimlerin yapılması, burada demokrasinin varlığına işaret değil.) Elbette demokrasilerde seçimlerin yanında belli fren sistemleri, kontrol mekanizmaları var. Bir an için, seçimlerin rekabetçi bir ortamda yapıldığını, kontrol mekanizmalarının da ideal ve kusursuz olduğunu kabul edelim. Böylece zaten çok karmaşık olan denklemin en azından bazı değişkenlerini sabit tutmuş oluruz. Geriye seçimlerde çoğunluğu sağlamak ve muktedir olmak kalıyor. (Çoğunluğun yönetimi ise ayrıca başlı başına problemli bir kavram, işin bu kısmına da girmeyelim.) Altını çizmek istediğim; seçimlerde oy alan iktidarlar, başkanlar, senatolar, parlamentolar için gereken çoğunluk nasıl sağlanıyor? Maalesef bu süreç, sadece seçmenlerin hür iradeleri ile sandık başına gidip oy vermesi ve sonuçta çoğunluğun sağlanıp sandalyelerin dolması şeklinde gelişmiyor.
Teorik olarak, sağlıklı bir demokratik işleyiş için kampanya çalışmalarının, lobi faaliyetlerinin, mitinglerin, medya vs. araçlar yoluyla hem rekabetçi bir ortamda, hem de eşit temsil imkânları ile yürütülmesi arzu edilir. Bütün bunlar yapılırken, illegal kampanya çalışmalarının; çıkara dayalı lobi ilişkilerinin; ırkçı, ideolojik, korku salan manipülasyonların minimuma indirgenmesi ön görülür. Özel hayatın ortaya dökülmesi ve yalan haberlerin yayılması hakeza öyle…
Seçimler ve manipülasyonlar
Gelin görün ki, bu sıraladıklarımın hepsi yalnızca teoride kalır. Seçim dönemleri, her şeyin mubah olduğu bir anarşi ortamı olarak düşünülüp, özel hayata saldırmaya; dine, ırka dayalı korkuları pekiştirip önyargı fitillerini tutuşturmaya ve medya üzerinden yapılabildiği kadar manipülasyona sahne oluyor.
Günümüzde, kamuoyu desteği almak için yapılan manipülasyonlar demokrasileri tahrip ediyor. Çünkü insan zihninde manipülasyon, karmaşık ve zor olanı, basit ve kolay yapıveriyor. Kolayca hedefler koyuveriyor. Tıpkı demokraside yol almış ülkelerin, bazen otoriter rejimleri desteklemesi, bazen de ansızın destekleyivermemesi ama her koşulda halkından destek almayı başarması gibi…
Manipülasyon, bazen ahlaksızlığa, özel hayatların ortaya dökülmesine, yalan haberlerin servis edilmesine, el altından şiddet olaylarının tırmandırılmasına varıyor. Amerikan seçimlerini konu alan Wag the Dog filmini hatırlayalım. Tamamen asılsız bir şekilde ve başarılı bir kampanya ile toplum nazarında ABD'nin Arnavutluk ile savaşa girdiği izlenimi uyandırılır. Bahsedilen savaş manipülasyonlar üzerine kuruludur ve medyanın da yönlendirmesi ile aslında ABD'nin çok az iletişim halinde olduğu Arnavutluk'a karşı savaşmak konusunda halk desteği bile alınmıştır. Bütün bunların arkasında; yaklaşan seçimlerden evvel başkan hakkında ortaya atılan bir cinsel taciz iddiasını ört bas etmekten başka bir şey yoktur.
Ben yaptım oldu
Bir tek filimde kalsa iyi, maalesef daha kötüsü gerçek dünyada karşımıza çıkıyor. Kendi halkının refahını düşünenler için seçim dönemlerinde savaş çığırtkanlığı başka ülkelerin halkları üzerinden yürüyor. Seçimden evvel yatırımlar duruyor, önemli dış politika meseleleri askıya alınıyor, dur hele bir seçim gelsin geçsin, biz yine 'ofiste' olacak mıyız, düşüncesiyle yönetimler çeşit çeşit 'seçim yatırımlarına' el atıyor. Tıpkı geçen hafta, İsrail'in güvenlik paranoyalarının bir neticesi olarak Gazze'yi bombalaması gibi. Bu hareketin bir seçim yatırımı olamayacağı Türkiye tarafından en üst düzeyde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından dile getirildi. Lakin hem bu durumun bir seçim yatırımı olarak dile gelmesi, hem de sık sık tekrar eden 'seçim yaklaştıkça saldırıların sıklaşmasını bekliyoruz' yorumları, sanki artan şiddetin seçim dönemlerinin doğal bir parçası olarak kabul edildiğine işaret ediyor. İsrail'in Gazze'yi vurması yeni bir şey değil ve arkasında seçim yatırımı olmayabilir. Lakin asıl sorun, bu ihtimalin konuşulabiliyor olması ve mesela; bu yazıyı baştan aşağı İsrail'in seçim ajandası üzerine kurulu Gazze saldırıları hakkında yazsam, kimsenin yadırgamayacak olması.
Hakeza, ülkemizin 50 yıllık kesintili demokrasi macerasında en bilinen seçim erdemleri; ağıza alınmayacak şeylerin sayılması, kutuplaşmalar ve bir anda halkın hassasiyetleri uğruna devletçi, aşırı milliyetçi söylemlere kayılması değil midir? Nasıl olsa ardından 'geçmişe mazi, geleceğe Niyazi' deneceği için 'liderlerin seçim dönemi böyle sertleşmesi' de normaldir.
Sorumuz şu, 'dünyacak', geldiğimiz nokta bu mudur? İnsanlığın çok acı tecrübelerini, birikimlerini katarak bugüne getirdiği ve aşkın bir sistem olduğu iddia edilen demokrasiler, seçim dönemi manipülasyonunu retorikten şiddete uzana bir sarkaca bağlamış durumda. İspanya'da, Yunanistan'da ve aslında pek çok Avrupa ülkesinde seçim dönemlerinde ırkçılığa, ideolojik düşmanlığa, dinsel aşağılamaya, göçmen karşıtı nefret söylemlerine rastlıyoruz. Fransa'nın yalnızca seçim dönemlerinde nükseden sancısı Ermeni soykırımı, bir toplumun acıları üzerinden siyaset yapmanın en tipik göstergesi… Almanya'nın kılıcı, Türkiyeli göçmenlerin üzerinde sallanıp duruyor. Tehditler iktidar partisinden gelmese, muhalif partilerden bol bol savruluyor. Özgürlük söylemleri ile Ortadoğu'da savaşa, işgallere sebep olanlardan seçim üstüne seçim kazananlar, ne amaçların ne de araçların meşruiyeti ile ilgilenenler var.
Kendini imparatorluklardan, monarşilerden, tek adam yönetimlerinden kurtaran, kurtarmak isteyen demokrasi, dünyanın bütünü ve insanlık barışı için ne vaat ediyor? Bugün mevcut demokrasiler dünyanın geleceği için ne üretmektedir? Dışlayıcılığın, nefret söylemlerinin, göçmen düşmanlığının, kıtlığın, işgallerin gölgesinde, ifade özgürlüğünün cılız sesi ile dünyanın çok küçük bir nüfusu bilgisayarları başında geri kalanını daha az demokratik bularak acımakla meşguldür. Korkarım ki, halimizi ahvalimizi dikkatlice etüt eden gelecek kuşaklar ise demokrasi tanımını şöyle yapabilir: 'Ben yaptım oldu diyemediği için bir şeyin yapılabilir ve oldurulabilir olmasını sağlayan rejim'.
meryemilayda@gmail.com
@miailayda