Geçen Cuma günü gazetelerde ulusal gazetelerin Ankara temsilcileri ile görüşen ve koalisyon güçleri adına konuşmaya yetkili olduğu özellikle vurgulanan bir diplomatın açıklamaları dikkati çekiyordu.
ABD ve Türkiye arasında varılan anlaşma sonrasında belli ki, ortaya atılan spekülatif haberleri önlemek ve çerçeveyi netleştirmek için bu görüşme uygun görülmüştü.
Koalisyon güçleri adına konuşmaya yetkili bu diplomat ana başlıklar halinde şunları ifade ediyordu.
-"Türkiye ve ABD arasındaki son gelişmiş işbirliği DAEŞ'e karşı ek bir baskı yaratacak ve bölgesel sorunların çözülmesinde çok yardımcı olacak."
-"ABD-Türkiye işbirliği kısa süreli de değil, uzun dönemli."
-"Türkiye'nin DAEŞ'e karşı mücadelede ciddi olmadığı ve ABD'ye İncirlik ve diğer üsleri kullandırma görüntüsü altında PKK'ya operasyon yapmak istediği yönündeki algı doğru değil. Bu, Türkiye'nin DAEŞ'e yönelik sağlayacağı yararlara karşı çok dar görüşlü bir bakış. İncirlik'in dışında başka üslerin kullanılmasını da Türkiye önerdi."
-"Halen İncirlik'ten silahlı insansız hava araçları operasyonları başlatıldı. Bunlara savaş uçakları da katılacak ve daha fazlası gelecek. Türk uçaklarının da katılmasını bekliyoruz."
-"Amacımız, DAEŞ'i Türkiye sınırından geriye itmek ve Türk sınırına yakın bölgelerdeki kontrolünü kaybetmesini sağlamak. Öncelikli hedef Azez ve Cerablus arasında DAEŞ'i kontrol ettiği bölgeden çıkarmak, DEAŞ'tan boşalan alanları yerel unsurların geri almasını sağlamak."
-"Ancak bu, Suriye'de destek vermekte olduğumuz etnik unsurların DAEŞ'le mücadeleden yararlanarak demografik yapıyı değiştirmelerini tasvip ettiğimiz anlamına gelmez, bunu desteklemiyoruz. DAEŞ'in bölgeden uzaklaştırılmasına yardımcı olan yerel güçler, bu bölgelerin demografisinin değişmemesine saygılı olmak zorunda."
-"PYD'ye şunu çok açıklıkla ifade ettik ki, Suriyeli Araplar, Türkmenler ve Kürtler güvenli olduğunu hissettiklerinde topraklarına dönebilmelidir."
-"Hiçbir ABD'li yetkiliyi duymadım ki, PYD'yi stratejik müttefik olarak değerlendirmiş olsun. ABD için stratejik müttefik tanımı çok farklı anlamlar içerir. Suriye'de yerel unsurların taktiksel olarak desteklenmesi farklıdır."
-"Türkiye'nin hangi coğrafi bölgelerde ne yapmak isteyeceği Türk devletinin vereceği bir karardır. Türkiye'nin bu konuda vereceği her türlü karara saygılıyız."
-"PKK'ya yönelik mücadeleyle ilgili olarak ABD Türkiye'nin kendi savunma hakkına saygı duyuyor. Operasyonların PKK tarafından başlatılan saldırılara bir cevap olarak yapıldığını da zaten ifade ettik."
-"ABD'nin çözüm sürecine ilişkin duruşu şu; çözüm süreci bir iç meseledir, iç süreçtir ve öyle de sürmelidir. Bu sürece geri dönülmesi için atılacak ilk adım PKK'nın terör saldırılarına son vermesidir. İlk adım budur."
***
Bu saptamaların, ABD üst düzey yetkililerinden gelen birçok açıklama ile birebir örtüştüğü görülmektedir. Dolayısıyla "adını vermek istemeyen çok önemli koalisyon üyesi diplomatın" ABD'li olduğu ve yetkiyle konuştuğu ortaya çıkıyor.
ABD ve Türkiye'nin, iki önemli stratejik ortak olarak, Suriye, Irak, DAEŞ ve PKK konusunda aynı noktaya geldiği anlaşılıyor.
Yetkilinin Suriye'de işbirliği yapılan etnik unsurlar (PYD/PKK kastediliyor) ile stratejik müttefik olan Türkiye'nin aynı kefeye konulamayacağını ifade etmesi önemli. PKK'nın çözüm sürecini bitiren saldırılar sonrası, ABD'nin arabulucu olması teklifinin de reddedildiği, aslında muhatap alınmadığı da ortada.
PKK ortada hiçbir sebep yokken 11 Temmuz'da süreci bitirdiğini ve demokratik halk savaşına başladığını duyurdu. DAEŞ adeta PKK'ya yardıma gelerek, Kobani'ye giden 31 gencin ölümüne neden olan Suruç intihar saldırısını yaptı. PKK böylelikle, Türkiye'nin güneydoğusunu kantonlaştırmak için saldırılara başladı. PKK kontrolündeki HDP ise, kışkırtıcı sokak çağrıları ile siyasi alanı enfekte etti.
Peki, ne umuyorlardı?
HDP henüz yapılan seçimlerde kendi doğal kitlesinin ilerisine taşmış ve oylarını yüzde 6'dan yüzde 13'e taşımıştı. Bunu Erdoğan'ın büyük risk alarak başlattığı Çözüm Süreci sayesinde yapmıştı. Kürt kimliğinin inkârını bitiren, cumhuriyet tarihi boyunca sefalete terk edilmiş Güneydoğu ve Doğu bölgesini yatırıma boğan AK Parti'ydi. Kürtçe'nin serbest bırakılması, Kürtçe yayın yapan devlet ve özel tv, radyo kanallarının açılması, Kürtçe siyaset yasağının kaldırılması, Çözüm Süreci'nin Meclis'te yasalaşmasını da AK Parti sağlamıştı.
Ancak, örgüt lideri Öcalan'ın çağrısına ideolojik kofluk ve imtiyaz kaybı nedeniyle hoş bakmayan PKK ve HDP, süreci Öcalan'a rağmen bitirmek için DAEŞ'in Kobani'ye saldırmasını büyük bir fırsat olarak gördü. Çözüm Süreci'nin Türkler ve Kürtlerin birliğini temel alan felsefesini, Kobani üzerinden ayrılıkçı bir Kürtçü rüzgâr ile bitirmek istediler.
Bu nedenle barışın teminatı olan Erdoğan, Davutoğlu ve AK Parti'yi şeytanlaştırmak ve süreci tersine çevirmek için de, AK Parti'nin DAEŞ'e yardım ettiği yalanını dolaşıma soktular. Oysaki Kobani Türkiye'nin ağır silahlı peşmergelere kendi topraklarından açtığı hat ve insani destek sayesinde düşmemişti. AK Parti'yi DAEŞ'e destek vermekle suçlayan HDP, peşmergelerin Kobani'ye geçmesi için gereken tezkere oylamasında hayır oyu vermişti.
ABD'nin Kuzey Suriye'de DAEŞ'e karşı PYD'yi desteklemesini, yanlış yorumladılar ve Türkiye'nin güneydoğusu, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'de bir PKK devleti kurmanın vizesini aldıklarını düşündüler.
İç siyasette de, seçimler öncesinde, AK Parti karşıtları PKK/HDP'yi bir siyasi operasyon için makbul bulmuşlar, Kürt sorununu yaratan bu çevreler, (laik elitler, askerci sosyalistler ve Gülen çevresi) PKK'yı destekler olmuşlardı. HDP'nin barajı aşması ama şiddeti de savunması, AK Parti'yi iktidardan ederken, siyasetin de paralize olmasını sağlayacaktı. Kaosa düşen ülke yönetimi karşısında ayaklanan PKK kolayca fiili durum yaratacak, laik elitler de AK Parti ve Erdoğan'dan kurtulmuş olacaklardı.
Plan buydu.
Bu hayali plan uğruna PKK ve HDP ayaklarına gelen tarihi bir fırsatı harcayarak savaşmayı seçti. Kendisini dev aynasında görerek Türkiye'yi küçümsedi. Şimdi de panik olmuş halde sürecin tekrar başlaması için mağduriyet algısı yaratmaya çalışıyor. Oysa insanları yataklarında uyurken, ailelerinin yanında infaz edenler onlar ve Türkiye kamuoyu PKK ve DAEŞ'e yönelik operasyonu yüzde 80 ile destekliyor.
PKK ve HDP muhataplık yeteneğini kaybetti. Süreç Kürt halkı muhatap alınarak daha hızlı bir şekilde yürüyecek. PKK ise devletle ancak silah bırakmanın koşullarını yaratabilir, sınır dışına çekilerek.
Şiddetle ilişkisini kesememiş, eklektik ve provokatif davranışlarıyla HDP'yi ise zor günler bekliyor.