Acaba ABD ve Avrupa'daki siyasetçiler, stratejik düşünce kuruluşları Türkiye'de 17 ve 25 Aralık'tan itibaren paralel yapı olarak kabul görülen, Gülen Cemaatine bağlı grubun ortaya dökülen faaliyetleri hakkında ne düşünüyorlar? Acaba sayısız polisiye Bestsellerı veya sayısız Hollywood filmi çıkaracak kadar zengin konulu bu soruşturma ve davaları takip ediyorlar mı? Temsilciler Meclisinden ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'ye üçüncü mektubunu gönderen vekiller, mesela 2010 KPSS yolsuzluğu veya Başbakan Erdoğan'ın ofislerinin dinlenme davalarından haberleri var mı? Yüzbinlerce kişinin dinlenmesinden, devletin kriptolu telefonlarının dinlenmesinden, sayısız tehdit ve şantaj suç duyurularından haberleri olabilir mi? KPSS'den başlayalım ve yürüyen soruşturmanın savcısının açıklamasından okuyalım. KPSS devlete memur alınmasında belirleyici olan ve her yıl düzenlenen bir sınav. Ve bu sınavda paralel yapının yolsuzluk yaptığı iddia ediliyor. Savcı şöyle diyor:
"KPSS tarihinde daha önce hiçbir dönemde Eğitim Bilimleri alanında 120 sorunun 120'sini ve 119'nu doğru cevaplayan olmadığı halde, 2010 yılı sınavda tam 350 kişinin 120 sorunun 120'sini de doğru cevapladığı görülmüştür. Bu 350 kişinin 70'inin karı- koca, 23'ünün akraba, 52 adayın ise aynı adreste veya aynı apartman, site veya sokakta ikâmet ettiği anlaşılmıştır. Yine aynı sınavda 423 kişinin, 120 sorudan 119'unu doğru cevapladığı, 100 ve üzeri net doğru yapan kişi sayısının 3227 olduğu, bunlardan 637'sinin birinci derece akraba, 446'sının karı-koca oldukları bilgisine ulaşılmıştır. Ayrıca bu kapsamda 980 adayın aynı adres, apartman, site veya sokakta ikâmet ettikleri görülmüştür. 2 bin 260 adayın telefonla irtibatlı oldukları ve 2 bin 39 adayın, 10 ve üzeri işçi çalıştıran kurum ve şirketlerde kaydının bulunduğu tespit edilmiştir. İlk etapta gözaltı kararı verilen 82 şüpheli ile toplamda 1435 şüphelinin doğrudan kamuoyunca bilinen belirli bir yapıyla mali, sosyal ve ekonomik bağlarının olduğu tespit edilmiştir."
Bu belirli yapı bahsini ettiğimiz paralel yapı… Bu konuda sayısız dava var. Ama öne çıkanlardan birisi de 2011 yılında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iki çalışma ofisine dinleme cihazı konduğu ile alakalı. Bu kişiler Başbakanlık Koruma Dairesi ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı'ndan paralel yapıya çalışan elemanlar. Bu davanın iddianamesi çok ciddi kanıtlarla dolu… Soruşturma başlayınca yurtdışına kaçan iki önemli şüpheli ise hafta sonu Romanya tarafından Türkiye'ye iade edildi.
John Kerry ve Temsilciler Meclisindeki ilgili vekillere sormak lazım. Bu sayısız dava yargıda sona erdiğinde, bu yapıyı korumak için bir suç örgütü ile birlikte çalıştıklarını anladıklarında ne hissedecekler? ABD-Türkiye ilişkilerine etkileri nasıl olacak? 17 ve 25 Aralık'ta, bu örgüt bu yasadışı dinlemeler üzerinden, Emniyet ve yargı içindeki yandaşları ile hükümete yolsuzluk kılıflı bir darbeye giriştiklerinde, işte bu güçlerini kullanmışlardı.
ABD ve Avrupa bu konunun gerçek yüzünü bir yıldan fazladır anlayamadıysa, bu durum bu ülkelerin dış ilişkileri adına büyük bir zaaftır. Paralel yapı Türkiye'de etkisini ve itibarını yitirdiği için güçlü olduğu Washington ve Brüksel üzerinden olayın bir demokrasi ihlali olarak pazarlamaya devam ediyor. Oysa kendileri bizzat Türkiye'de bir polis devleti, bir kurumsal diktatörlük kurmak için uğraşmış, sayısız insanı hapse atmış, adeta bir zulüm düzeni kurmuşlardır. Tüm gerçekleri görmek için tarafsız birkaç haber okumak veya bir Türkiyeli devlet yetkilisi ile konuşmak yeterlidir. Türkiye'ye bilakis bu zor meselede destek olmak, cesaretlendirmek gerekir. Eğer gerçekten müttefik veya demokrasiyi önemsiyor isek.