Son çıkan romanı "Kafamda bir tuhaflık" için Türkiye'de müesses nizamının alameti farikası olan, seçkin beyaz Türklerin çok satan gazetesi Hürriyet'e söyleşi veren Orhan Pamuk'a nihayet beklediği soru yöneltiliyordu. "Neden Gezi krizi romanında yer almamıştı?"
"Böyle bir soru bekliyordum" diyerek neden romanında Gezi krizinin olmadığını gerekçelendirmeye çalışıyor, "Düşünce özgürlüğünü savunabilmek için romanıma Gezi'yi koymama gerek yok" demek zorunda kalıyor, ardından da kendisinden beklenen cümleyi en nihayetinde ağzından çıkarıyor Pamuk: Türkiye'de düşünce özgürlüğü ne yazık ki çok kötü vaziyette." (08.12.2014, Hürriyet.)
Düne kadar AK Parti'ye kendi mahallesinden kovulma pahasına destek vermiş, 12 yıllık demokratik dönüşümü övmüş, ama en önemlisi de Nobel almış dünya çağındaki Türk bir edebiyatçının ağzından bu cümleleri alabilmek gerçekten çok önemlidir. 19 Şubat 2015 tarihinde ise Alman Die Zeit'a bir söyleşi veren Orhan Pamuk'un sözleri ise şu başlıkla öne çıkıyor: "Türkiye'de popülist, hoşgörüsüz bir demokrasi var."
Bu cümlede ciddi bir çaresizlik gizli… Pamuk Türkiye'nin bir diktatörlük olduğunu düşünmüyor, Türkiye'nin bir demokrasi olmadığını söylemeye dili varmıyor. Kendisi ile çelişmekten kaçınıyor. Ama üzerinde yoğunlaşan o ezici beklentiyi karşılaması gerekli. Bu nedenle "hoşgörüsüz bir demokrasi" şeklinde bir oksimorona başvurmak zorunda kalıyor.
Türkiye'de beyaz Türklerin estirdiği faşizm gibisi yoktu. Ben de Pamuk gibi kendi sosyolojik mahallemde linçe uğradım ve sürekli de uğruyorum. Erdoğan'ın bir diktatör olduğunu söyleyen solcu ve seküler özellikleri ile öne çıkan bir güruhu sürekli mahkemeye verip vermemeyi kararlaştırmakla zamanımın bir kısmını geçiriyorum. Çünkü hem İstanbullu, hem Ermeni, hem de Batılı mahalleden gelen birisiyim. Dolayısıyla "Erdoğan diktatördür, devrilmelidir" korosuna katılmadığım, katılmamakla kalmayıp oradaki dikotomiyi bozduğum için sürekli linç ediliyorum. O kadar haksızca şeytanlaştırıldım ki, doğduğum, Orhan Pamuk'un da mahallesi olan sokaklarda taciz edilmeden yürüyemiyorum.
Bu Beyaz Türkler medyanın 3/2'sini kontrol ediyorlar. Gazete tirajlarında ise diğerlerine yüzde yüze yakın fark atıyorlar. Ellerindeki medya/akademi makinesi istediği kişiyi yok etme veya var etme gücüne sahip. Bu makineye şimdi bir de Gülen Hareketi'nin medyası ve STK'ları eklendi. Üstelik bunların dış medya ve STK'lar ile ilişkisi yüzyıl geriye gidiyor. Oysa hükümetin bu konuda gücü ve etkisi çok sınırlı…
Bu amansız bir egemenlik kavgası… Recep Tayyip Erdoğan gibi dokuz seçim kazanmış, her seçimde oylarını arttırarak yüzde 52 desteğe ulaşmış, çeperdeki ötekileri merkeze taşımış bir siyasi aktörü dünyaya diktatör olarak pazarlayan bir makine karşısında Orhan Pamuk da hiç şansı olmadığını biliyor. Bu nedenle, Türkiye'de yaşanan egemenlik kavgasının gerçek karakterini, olayın dış boyutunu bildiği halde onların istediklerini asgari oranda vererek kendisini kurtarmaya çalışıyor.
O yüzden ben Orhan Pamuk'a kızmıyorum. Ancak benim ilgili olduğum konu, Pamuk'a bunu yapmasını kolaylaştıran bir başka özelliği. Çünkü tek başına mahalle baskısı, kendisini ispatlamış, dünya çapında bir yazar için bu savrulmaya yeterli gerekçe olamaz diye düşünüyorum.
Orhan Pamuk bir modern… Evet, postmodernizmi de çok iyi biliyor ve romanları postmodern taktiklerle bezeli. Ancak, Pamuk, biz yeni kuşağın aksine, Batılı yaşam biçiminin esas olduğu, Türkiye'nin de ancak Batı ve AB normları ile iyi bir geleceğe kavuşabileceği inancına sahip. Romanları da Batı'da bu inancı vurgulayan bir Doğulu yazar olduğu için yüksek ilgi görüyor. Yani Pamuk, Batı uygarlığının üstünlüğünü ve biricikliğini kendi üzerinden onayladığı için değerli olduğunu biliyor. Hem buna inanıyor, hem de bunun kendisine taşıdığı itibarın farkında.
Dolayısıyla, Erdoğan'da cismanileşen, Batılı ama özgün bir uygarlık teklifi, onun için de sorunlu ve tekin değil. Aslında Erdoğan da, tabanı da modernitenin baskın olduğu bir sürecin çıktısı. Ama Erdoğan'ın bu melezlikle barışık olmakla birlikte, bu melezliğin üzerine farklı, özgün, kendine dair bir yeniyi inşa etme denemesi, Pamuk için de içinde birçok belirsizlik ve tehdit barındıran bir konu.
Postmodern'in ötesini tahayyül edemeyen bir zihinsel sınırdan mustarip Pamuk gibileri. Ve bu durum, mahalle baskısı ile birleşince oksimoronlara açık bir tutarsızlığın tutarlı hale gelmesine yol açıyor.
Hem kolay, hem kazançlı hem de oldukça risksiz…