Clint Eastwood'u çok severim. O yüzden tüm tartışmalara rağmen American Sniper filmini önyargısız bir gözle izlemeye çalıştım. Ancak çok da çaba göstermeye gerek kalmayacak denli kaba bir propaganda filmiyle karşılaşmak beni üzdü. Hatta buna bir film demek, reklam sektörüne haksızlık olabilir.
Film o çok bildiğimiz klişeyle, ezan sesi ve yıkılmış bir Arap kentine odaklanma ile başlıyor. Böylelikle nasıl bir yerde olduğumuzu anlıyor, bir Batılı izleyici olarak zaten tüm hayatımız boyunca çeşitli kanallardan zihnimize akıtılmış Doğu imgesini canlandırıyoruz. Yani "Burası ABD veya Avrupa değildir. Burası Batılı uygar insanların yaşadığı bir ülke değildir. Biraz sonra izleyeceklerinizi bunu göz önünde tutarak değerlendirin.
Eastwood, American Sniper filmini ABD ordusunun elit keskin nişancı askerlerinden Chris Kyle'ın gerçek hayat hikâyesine dayandırmış
Chris filmin ilk karelerinde zor bir karar vermek üzeredir. Yanında 8-10 yaşlarında bir çocuk olduğu halde Amerikan birliklerine doğru yürüyen çarşaflı bir kadın fark eder çünkü. Çarşafından bir Rus yapımı el bombası çıkarıp çocuğa verir. Çocuk hızlanarak annesinden ayrılır ve birliğe doğru koşmaya başlar. Chris'in bir karar vermesi gereklidir. Gördüğünün bir el bombası olduğuna emindir ama bir çocuğu vururken biraz dikkatli olması gerektiğinin de farkındadır.
Çocuğu öldürür. Çarşaflı anne çocuğa doğru koşar. Biz tüm sahneyi Chris'in son teknoloji tüfeğinin dürbününden izleriz. Ama o da ne! Kadın çocuğunun cesedine kapaklanmak yerine, yerdeki el bombasını almış ve yarım kalan görevi tamamlamak üzere ABD birliğine doğru koşmaya başlamıştır. Böylelikle, subliminal bir mesajla, kadının çocuğunu feda edecek, onun ölmesini hiç umursamayacak kadar irrasyonel ve insan altı bir varlık olduğunu bu sahne ile anlarız. Kadın öldürüldüğünde ise seyirci derin bir nefes alır. Olması gereken olmuştur, ölmesi gerek ölmüştür.
Chris, El Kaide liderlerinden Zarkavi'nin peşine düşer. Bu arada Irak olimpiyat takımının atıcılık şampiyonu Mustafa da Chris'in… Chris İsa Mesih'in, Mustafa da Hz. Muhammed'in adıdır. İki keskin nişancı arasında amansız bir mücadele başlayacak, Eastwood, bunu iki peygamberin karşılaşması olarak sunacaktır. Hıristiyanlık İslam'a karşı ve İsa da Muhammed'e yani iyiye karşı kötü…
Oysa Chris, keskin nişancı olmasa, Rahibe Theresa'nın erkek versiyonu olacak kadar iyi yürekli bir eş, bir babadır. Mustafa ne kadar soğukkanlı, insanlık özelliklerinden arınmış, beyni yıkanmış bir ölüm makinesi ise, Chris onun tam tersidir. İkisi de insan öldürmektedir. Ama izleyici, Chris'in silahından çıkan mermilerin şifa, Mustafa'nınkilerin ise ölüm dağıttığını bilir.
Hatta bir başka sahnede Chris elindeki RPG'yi masum ABD askerlerine ateşlemek üzereyken Iraklı barbarı vurur. Ancak bir çocuk yere düşen RPG'yi zar zor omzuna alıp "işi" bitirmek ister. Chris çocuğu vurmak zorunda kalmamak için içinden dualar eder, ölüm terleri döker. Çocuk RPG'yi yere fırlatıp kaçınca, derin bir "oh" çeker, hatta ağlar. Ülkesinin Irak'ta bulunurken hissettiklerini özetleyen bir durumdur bu. "Öldürüyoruz ama bir sorun neden öldürüyoruz."
Hâsılı, sonunda Chris ve Mustafa karşılaşır. Chris Mustafa'yı öldürür. Yani Hz. Muhammed ve onun temsil ettiği uygarlık kaybeder. Chris, ABD dönüşünde Irak'ta savaşan bir gazi tarafından öldürülür. Tamamen düzmece kitle imha silahları ve Saddam'ın El Kaide'ye destek verdiği şayialarıyla Irak'ı Özgürleştirme Harekâtı bir milyon sivilin ölümüne, mezhep düşmanlıklarına ve son olarak da IŞİD türünden canavarlıklara yol açtı. Ve bunda Hollywood ve ABD medyasının da büyük payı var. Kutsalları istismar ederek, gerçeği saklayarak ve bunu çok iyi yaparak…