2014 yılının Türkiye için en büyük trajedisi, 6-8 Ekim tarihleri arasında, PKK ve onun siyasi uzantısı HDP Eş başkanı Selahattin Demirtaş'ın yaptığı çağrı sonrası çıkan olaylarda 52 vatandaşın öldürülmesiydi. Bu çağrı sözde IŞİD işgaline direnen Kobani için dayanışma için yapılmıştı fakat daha çok hükümete zarar verme girişimiydi. Onlarca şehirde birçok bina yakılıp yıkıldı. Yine birkaç düzine AK Parti binası yakıldı. Özellikle Güneydoğu bölgesinde terör estirildi.
Bu kalkışma, bir iç savaş denemesi, bir gövde gösterisi olduğu kadar, müzakerelerde devlet ile çok olumlu bir noktaya gelen hapisteki PKK lideri Öcalan'ın etkisini azaltıp, Kandil'i öne çıkarma niyeti taşıyordu. Öcalan da bunu böyle yorumladı. Olayları durduran çağrı ondan geldi. Çözüm Süreci denen barış görüşmelerinde iki hat oluşmuş durumda. Devlet/Öcalan ve Kandil/HDP… HDP sürecin kamuoyuna açıklandığı 3 Ocak 2013 tarihinden beri çok olumsuz bir rol oynuyor. Öcalan'ın süreçle ilgili olumlu açıklamalarına sansür konurken, Kandil'den gelen ağır, moral bozucu ve çoğunluk hakaret içeren açıklamalar ise kamuoyuna hemen duyuruluyor.
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş maalesef bir Garry Adams değil. Süreçte ana formül, silahın güç kaybetmesi ve siyasetin güçlenmesi idi. Ancak maalesef mecliste grubu bulunan HDP krizleri yumuşatmak, Kandil ile devlet arasında bir müzakereci olmak yerine, 52 vatandaşın öldüğü sokak çağrılarını yaptı. Son olarak, 6-8 Ekim krizini atlatan süreç yeni bir aşamaya girdi. Bu aslında bir mucize… Çünkü bu süreç halkın desteği ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iradesi ile yürüyor. 52 kişinin öldüğü, kentlerin yakılıp yıkıldığı bir dehşet sonrası kısa sürede müzakere masasının yeniden kurulması büyük bir başarıydı. Nitekim 4 Şubat tarihinde İmralı adasına giden HDP heyeti, Öcalan'dan çok tarihi bir mesajla döndüler. Öcalan, örgütüne "Silahlı mücadelenin bitirilmesi çağrısı yapılması ve silahsızlanma kongresi toplanması" talimatı verdi.
Bunun üzerine Cumhurbaşkanı, Başbakan ve çeşitli hükümet çevreleri "Her an müjdeli bir gelişme olabilir" açıklamaları yaptılar. Sonra ne mi oldu? HDP heyeti bu tarihi mesajı da kamuoyundan gizlediler. Mesaj ortaya çıkınca da, "Öcalan'ın 10 maddelik ön koşulu var" dediler. Selahattin Demirtaş arka arkaya olumsuz açıklamalar yapmaya devam etti. Sonrasında PKK'dan süreç bitmek üzere açıklaması geldi. Süreci yol haritası üzerinde anlaşılmış, atılacak adımlarla ilgili çalışmalar bitmiş durumda. Öcalan da örgüte talimatını verdi. Ancak PKK masayı devirmek için fırsat kolluyor. HDP ise bir siyasi parti olarak bu krizleri çözme iradesi göstermek yerine, PKK'dan neredeyse daha şahin bir politika izliyor.
Bu arada ülkede Ak Parti hükümeti karşısında siyasi varlık gösteremeyen bir ittifak da, PKK'nın Türkiye'de silahı bırakacak olmasından hiç mutlu değiller. Çünkü hükümeti devirecek denli büyük sokak olaylarını Kürtleri ikna etmeden organize etme kapasitesine sahip değiller. Üstelik PKK'nın silah bırakması, Türkiye'nin yeni anayasasını yapmasını, ülkedeki seçkin oligarşik yapının tasfiyesi anlamına gelecek. Silah sonrası dönemine kendisini hazır hissetmeyen PKK'nın dağ kadrosunun Kobani süreci ile bir kendisine güven zehirlenmesine uğradığı görülüyor.
Oysa Suriye'de meşru bir savaş verdiğini düşünen, ABD ve dünyadan ilgi gören PKK'nın, Türkiye'de anlamı ve nedeni kalmayan bir savaşı devam ettirmek istemesine hiçbir mantık yok. Çünkü Türkiye'de terör yapmaya devam ettiği müddetçe, PKK'nın terör örgütü listesinden çıkması mümkün değil. Kobani'de kalıcı bir devlet kurmak isteyen PYD/PKK'nın Türkiye'ye düşman kalması düşünülemez. Hele Kobani'nin Türkiye sayesinde düşmediği düşünülürse. Durum karmaşık, PKK isteksiz… Ama Öcalan'ın da liderliği tartışılmaz. Bu kilidi de muhtemelen Öcalan açacak.