Charlie Hebdo'ya yönelik vahşi saldırı tüm dünyayı sarstı. İnsanların öldürülmesine üzülmek için onlarla aynı görüşten, aynı din veya partiden olmanız gerekmiyor. Hatta bu eğilime sahip olanların insanlıklarını sorgulamaları yerinde olur. Şiddet devreye girdiğinde her türlü görüş ayrılığı ve tartışma da anlamsızlaşıyor. Şiddet, oyunun bozan, oyunu anlamsız kılan bir "deus ex machina" gibi sahneye iniyor. Oyunu yeniden kurmak ve kuralsızlığa karşı ortak tavır çok önemli… Pazar günü Paris'te yapılan yürüyüşe kırk devlet adamı, çeşitli dinlerin temsilcileri ve her kesimden yaklaşıl bir buçuk milyon Fransa vatandaşı katıldı. Pazar günü sadece Paris'te değil, diğer Fransız kentlerinde de yürüyüşler vardı.
Bu güçlü mesajın sembolik anlamı da, siyasete olabilecek etkileri de çok önemli. Bir arada yaşama iradesi, hem teröre, hem ırkçılığa ortak ve güçlü bir tavır, bu değerleri Avrupa'da kaybetmek istemeyen siyasi liderler için de büyük bir meşruiyet ve moral kaynağıdır. Çünkü Fransa gibi bir ülkenin 11 Eylül sonrası bir güvenlik histerisine kapılması, bunun Avrupa'ya hâkim olması gerçekten büyük bir talihsizlik olur. Çünkü bu eğilim aşırı sağ partilerin ve PEGİDA türü hareketlerin önünü daha da açacak ve bu durum Avrupa projesinin zarar görmesi anlamına gelecektir.
Kaldı ki sadece devletin alacağı önemler, çıkaracağı yasaların içeriği değil, topluma, uygulamalara nasıl yansıyacağı da çok önemlidir. Teröre karşı yürüyüşe Türkiye'den de güçlü kınamalar geldi arka arkaya. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu yüksek perdeden kınama ve Fransız halkına destek acıkmaları yayımladılar. Türkiye bununla da kalmadı ve başbakan düzeyine bu yürüyüşe katılımda bulundu.
Türkiye, İslam ve Batı devlet/toplum ve kültürler arasında eşsiz bir köprü işlevi taşıyor. Türkiye bir tarafı ile Avrupa coğrafyası içinde, AB üyeliği yolunda kararlı, kültür olarak da her iki coğrafya ile ortak bağları bulunan demokratik bir Müslüman ülke. Ülkede dindar ve laik bir parti, 12 yıldır ülkede ciddi bir demokratikleşme hamlesi içinde. Ülke, eski devletin yarattığı toplumsal kırılganlıkları, vatandaşlara yönelik insan hakları ihlallerini ortadan kaldırırken, ekonomik olarak da ülkede görülmemiş bir refah yarattı.
Ülkede siyaset ve sivil, barışçı hak arama metotları son 12 yılda ciddi bir itibar kazandı. Bu durum radikalliğin ilacı sayılıyor. Nitekim 150 yıllık Kürt sorunu ve asla çözülmez sayılan PKK terörü de müzakerelerle çözülmek üzere. Gayrimüslimler ise kendilerine laik diyen Kemalistlerden görmediği saygı ve hoşgörüyü, AK Parti döneminde yaşıyorlar. İşte, Türkiye örneği, IŞİD ve El Kaide gibi radikalliklere karşı Ortadoğu'da demokratik bir rol model olarak da panzehir niteliğinde. Yani Sayın Davutoğlu'nun Paris'te bulunması, İslam coğrafyasında saygı gören Erdoğan'ın bu saldırıyı ağır biçimde kınaması, Avrupa için de çok önemli bir desteği ifade ediyor.
Avrupa'nın kendi ötekileri ve Ortadoğu ile kurduğu ilişkide yaptığı yanlışları görmesi, Türkiye ile ilişkilerindeki çifte standartları ayıklamasından ayrı düşünülemez. Avrupa Türkiye'yi eşit bir muhatap, değerli bir demokrasi olarak görerek, Türkiye üzerinden İslam coğrafyası ile yeni bir ilişki kurabilir. Bu anlamda, ABD ve AB'nin Mısır'daki darbeye darbe diyememesi bir yanlışı ifade ediyordu. Bu yanlışların Avrupa'da çok daha ciddi tartışılması gerekiyor artık. Dünya yeni bir yol ayrımında. Doğru yol sakinlik, müzakere ve işbirliğinden geçiyor.