Geçen hafta sonu Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Anadolu şehirlerini ziyaretine eşlik ettim. Sizlerle bu üç kentte yaptığım izlenimleri paylaşmak istiyorum. Belki Türkiye'de olan önemli toplumsal dönüşümün niteliğini anlamak için faydalı olabilir diye ümit ediyorum. Bu üç şehir ziyareti sırasına göre Konya, Hatay ve Gaziantep'ti… Her üç ilde de AK Parti kongrelerini yapıyor, il başkanlarından itibaren teşkilatlanmada yeniliğe gidiyordu. Aslında bu durum her seçim öncesi yaşanıyor. Ancak AK Parti'nin güçlü lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması ile partide bir tereddüt veya çatlama bekleyenler açısından daha merakla gözlenen bir süreç yaşanıyor. AK Parti'nin bu kadar dikkatli izlenmesi, muhalefetin iktidar partisine bir türlü alternatif olamamasının bir sonucu. AK Parti adeta kendisiyle yarışıyor ve ana muhalefet partisi CHP, "Erdoğan nefreti" denen ve aslında ülkedeki seçkinlerin değişime direncinden beslenen duyguya yatırımdan başka bir şey yapmıyor. Negatiflik üzerine kurulu ve halkla değil, güç odaklarıyla teması önceleyen bu düşkünlük karşısında ise halk tercihlerini değiştirmiyor.
Her üç kentte de gözlemlediğim, AK Parti kurumsallaşmasını tamamlamış ve yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu büyük bir sevgiyle kabul görmüş. AK Parti teşkilatı sorunsuz çalışan dev bir siyasi makineye dönüşmüş. Bu başarının Erdoğan'ın teşkilatın ilk basamaklarından yukarıya doğru tırmanmış olması ve aralarından geldiği bu insanlarla ilişkiyi hiç koparmamış olmasının payı var şüphesiz. İşin sosyolojik yönünde ise, AK Parti'nin Türkiye'nin merkez partisi olması gerçeği var. Üç kentteki gözlemlerim, öncekileri de doğruluyor. Parti, Türkiye'de yaşayan her kesimi içine alan bir yapıya dönüşmüş vaziyette. Milliyetçisinden İslamcısına, ev kadınından, gayrimüslimine, işçisinden taşra seçkinlerine kadar, bu insanlara bir kimlik şemsiyesi üretebilmiş durumda.
İnsanlar şiddetle bağı olmayan politik bir dava ihtiyacını bu partinin vizyonu ile ediniyor. Hem dünya ile ilişkili sorunlarda, hem de kendi ülkelerinde daha özgür ve zengin yaşama konusunda kendilerine sunulan bu geniş vizyon, bu insanların kendilerini gerçekleştirmesi ihtiyacını da karşılıyor. Hem ülkenin demokratikleşmesi, orta sınıfların güçlenmesi, hem de Türkiye'nin dünyada daha güçlü bir ülke olarak yerini alması, mesela Filistin meselesinde ağırlığını koyabilmesi, iki milyon Suriyelinin hayatını kendi ülkelerinin kurtarmış olması çok önemli.
Ak Parti ile siyasi mücadelenin itibar kazanması, tüm radikalliklerin de dönüşmesini sağladığı gibi siyaset yapma iştahını arttırıyor. Siyasetle 12 yıldır yaşanan kazanımlar, kazanılan kavgalar, şiddetin itibarını gözden düşürmüş durumda. Bu durumda, bir İslamcı da, bir milliyetçi de, bir Alevi veya bir Ermeni de bu partide kendisi için anlamlı bir şeyler bulabiliyor. Aslında yaşanan sadece Türkiye için değil, tüm Ortadoğu ve mazlum halklar için de muazzam bir rol modeli ima ediyor.
Nitekim Başbakan Davutoğlu'nun memleketi Konya'daki kongrede Hamas Lideri Halid Meşal büyük bir coşkuyla karşılandı. Davutoğlu heyecanlı sloganları ustalıkla barış ve siyasi çözüme adapte ediyor, hatta "Seni sevmeyen ölsün" şeklindeki sloganı yarıda keserek, "Biliyorsunuz ben öğretmenim. Size şunu söylememe izin verin. Kimse ölmesin, herkes istediği gibi yaşasın, bizden nefret edenler de bizim yolumuzu anlasınlar, iyi olsunlar" diyordu.
Nitekim Halid Meşal, coşkulu topluluğa yaptığı konuşmada Türkiye'deki AK Parti hareketinin sivil siyaset başarılarından ne kadar etkilendiklerini anlatıyor ve "Demokratik siyaset" vurgusu yapıyordu. AK Parti sıradan bir parti olmanın çok ötesine geçmiş vaziyette. Belki İslam coğrafyasında demokrasi temelli halk yönetimlerinin doğuşuna rehberlik edecek. Belki de küresel güçleri asıl endişelendiren de bu özelliğidir.