Küresel çapta etkisi olacak kararları alıp uygulama kapasitesi olan büyük devletlerin ve kurumların, dünyanın insan ve hak merkezli krizlerini çözme konusunda etkisiz kalmaları büyük bir sorun. Son kez İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra biçimlenen dünya düzeni, SSCB'nin yıkılışı ile bir değişim geçirmiş olsa da, bu dünyanın daha yaşanılır bir yer olması konusunda herhangi bir değişikliğe yol açmadı.
Bosna ve Ruanda'da yaşanan soykırımlar, henüz dünkü bir tarihte gerçekleşti ve modern uygarlığın sadece Afrika'nın ücra iç bölgelerinde değil, Avrupa'nın göbeğinde bile aşkın şiddet/soykırım tehlikesini aşamadığını da ispatladı. BM trajik bir biçimde bu kitlesel katliamlara seyirci kaldı. Bosna'daki felaket ABD'nin öne çıkması ile daha ileri boyutlara ulaşmadı, ama verdiği zarar zaten ölçülebilir olmaktan uzaktı. Çabalar da yok değildi. BM, varlık sebebinin ortadan kalktığını anlayarak bazı mekanizmalar geliştirmeye çalıştı. R2P Doktirini bunlardan birisiydi.
Birleşmiş Milletler'in 2005 yılında kabul ettiği doktrin, Responsibility to Protect adını taşır. R2P doktrini iki ana prensibe dayanır. 1) Devletlerin bağımsızlığı, sadece sahip olunan hakları değil, sorumluluğu da ima eder. 2) Sivillerin, soykırım, etnik temizlik, insanlığa karşı suçların sınırına giren ciddi tehditlerle yüz yüze olduğu durumlarda, eğer söz konusu devlet bunları önlemekte isteksiz ve-veya yetersiz ise, devletlerin içişlerine karışmama ilkesi, yerini, Birleşmiş Milletler'in kolektif onayı ile koruma sorumluluğu ilkesine terk eder.
R2P doktrini, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ve uluslararası insan hakları yasaları ile uyumlu geliştirilmiştir ve BM'ye üç kesin sorumluluk yükler. 1) Önleme. 2) Tepki verme. 3) Telafi etme... Eğer söz konusu ülkenin gücü kendi içindeki kaosu dindirmeye yetmiyorsa BM, kaynaklarını bu ülkeye yardım için kullanır. Ama ülke yönetimi bunu bilinçli yapıyorsa, çeşitli şekillerde uyarılır ve diplomatik yollarla sorun aşılmaya çalışılır. Ancak bu girişimler yetersiz kalırsa R2P doktrini gereği BM bu ülkeye müdahale eder.
Müdahale sonrası ise ülkenin gördüğü zararın telafi edilmesinden de BM sorumludur. R2P doktrini kendiliğinden ortaya çıkmadı. Bir olgunlaşmanın ürünü... 2001 yılında BM'de ilk kez komisyona sunulduğunda, gerekçe olarak BM'nin 1990'larda Balkanlarda ve Ruanda'da yaşanan soykırımlar karşısındaki başarısızlığı gösteriliyordu. BM kurulduğu ilk günlerden itibaren, büyük devletlerin etkisiz kıldığı bir kurum olmuştu. 1990'larda da ciddi bir yol ayrımına gelmişti. Dağıtılması bile gündemdeydi.
BM, acı tecrübelerden de ders alarak, bundan sonra oluşacak benzer durumlarda ani ve sorumlu tepkinin yasal ve pratik zeminini hazırlamalıydı. 2001'den, R2P'nin kabul edildiği 2005 yılına kadar üye ülkeler ve sivil toplum kuruluşları tarafından bu doktrin müzakere edildi ve yukarıda özetlediğim prensiplerde görüş birliği sağlandı. Türkiye de bu devletlerin arasındaydı tabii...
Ancak bu BM nezdindeki bu imkânın kullanılması için beş daimi üyenin tam ittifakı söz konusu. Dolayısıyla, aslında BM'nin hızlı biçimde dünyanın neresinde olursa olsun sivillerin zarar gördüğü olaylara müdahale etme görevi tanımlı halde, ama BM'nin eliti sayılan üst yapı buna izin vermiyor. O zaman, Suriye'de 300 bin sivilin ölmesini seyreden bir BM, ana amacıyla çelişmiyor mu? Evet çelişiyor. 21. Yüzyılda böyle aciz kalan bir BM yapısıyla devam etmek mümkün değil.