Başbakan Davutoğlu G20 Zirvesi'nden dönüş yolunda uçakta gazetecilere Suriye ve IŞİD hakkında çok önemli sorular soruyordu. Bu kritik sorular, Başbakan düzeyinde bilgi, istihbarat ve tecrübe sahibi bir kişi tarafından Batılı dostlarımıza yöneltiliyordu. Bu önemli bölümü Başbakan Davutoğlu'nun ağzından aktarmak istiyorum... "Türkiye IŞİD'le ilişkisi olmadığını defalarca söyledi, buna rağmen uluslararası medya böyle bir ilişkiyi dillendirdi. IŞİD'in hiçbir lideri Türkiye'den gitmedi. Hükümeti zaafa uğratmak için bir propaganda yapıldı. Uluslararası medya her gün Kobani'den canlı yayın yaptı. 'Türk tankları duruyor, Kobani vuruluyor' diye haber yaptılar.
Peki, soruyorum; IŞİD'in lideri Ebubekir El Bağdadi nereden geldi? Bağdadi Ebu Gureyb'den geldi. Yani Irak'tan çıktı. Bana bir isim versinler, hangi IŞİD lideri Türkiye'den çıktı veya Türk sınırından geçti? IŞİD liderlerinin çıktığı Irak ve Ebu Gureyb, Türkiye'nin kontrolünde oldu mu hiç? Militan kadroların önemli bir kısmı Suriye hapishanelerinden salınmıştır. Bunlar Suriye'de konuşlu idi ve Esad koruması altında idi. Hatta Maliki bunun bilgisini bana daha önceden vermiş ve Esad ile ilişkilerimizin olduğu dönemde Türkiye'den yardım istemişti.
Avrupalı bir bakan iki sene önce bana 'Tedbir alalım' dediği zaman 'Peki, siz bu kişileri biliyorsanız bu kişileri ülkenizden çıkarmayın' dedim. O da 'Biz demokratik bir ülkeyiz, suç işlememiş birisinin seyahat özgürlüğünü engelleyemeyiz' dedi. Ben de 'Biz demokratik bir ülke değil miyiz, biz de turist olarak gelmiş kişileri suç olmaksızın engelleyemeyiz' dedim. Bu konuşmadan sonra bize yabancı devletlerden listeler gelmeye başladı. 7000 ismin Türkiye'ye girişini engelledik." Bunlar çok net sorular ve çok net bilgiler...
İki yıldır, Türkiye büyük bir sürek avının hedef olmuş durumda. Tabii ki Türkiye dış politikası hatalardan arı değil; ama Batı'dan Türkiye'ye esen sert rüzgârlar eleştiri değil, kasıtlı bir yaftalama boyutuna ulaştı. Bunda Türkiye'nin kendisini dünyaya anlatacak ve çeşitlilik içeren mekanizmaları kuramamış olması da etken. Nitekim düne kadar hükümete bu konuda destek veren Gülen cemaatinin dünyaya yayılan networkü, yaşanan krizden sonra hükümetin karşısına geçti.
Ancak, "Türkiye her gün IŞİD militanlarına beş kamyon enerji içeceği gönderiyor" (Bloomberg) düzeyine inen bu kampanyanın da en azından dürüst Batılıların, hele gazetecilerin dikkatini çekmesi gerekmez mi? Türkiye konusunda haber yapan bir gazetecinin, Davutoğlu'nun sorduğu soruları ve bir yetkili olarak verdiği bilgileri önemsemesi gerekmiyor mu?
Amaç Türkiye'yi terbiye etmek değil de, Türkiye ile sonuç alıcı işbirliğine gitmek ise, ABD ve AB'nin daha ilkeli bir tavır takınması daha uygun olmaz mıydı? "Suriye konusunda sana şöyle bir rol verdik" demek ve bu kabul edilmeyince medya üzerinden operasyona kalkışmak yerine, artık bu ülkenin Soğuk Savaş dönemindeki vesayet ülkesi olmadığını kabullenmek herkese zaman kazandırmaz mı? Sanırım reel politik zihniyetinde 21. yüzyıla uygun bir sıçrama yapmak gerekiyor...