Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'na girdikten sonra ortadan kaybolduğunun duyulmasından beri, iki haftadan uzun süre geçti.
Kaşıkçı'nın akıbetine ilişkin olarak medyada çıkan korkunç ayrıntılar, dünyanın her yerinde birçok insanı şoke etti. Uluslararası toplum Kaşıkçı'nın başına gelenlerle ilgili her gün birbirinden rahatsız edici ve korkutucu şeyler öğrendi.
Medyaya yansıyan ayrıntılar arasında şunlar vardı: Suudi Arabistan'dan özel uçaklarla gelen infaz timi, tim üyelerinin otellerde kısa süre kalmaları, konsolosluk binasında birkaç saat durmaları, siyah bir minibüs, timdeki bir adli tıp uzmanı, tim üyelerinin üç günlük otel rezervasyonu yaptırmış olmalarına rağmen aynı gün çabucak Türkiye'yi terk etmesi, Veliaht Prens Muhammed Bin Selman'ın (yaygın bilinen adıyla MBS) timde bulunan ve artık iyi tanınan koruması, Suudi yetkililerin önce inkâr etmeyi sonra da susmayı tercih etmesi, Suudi başkonsolosun hiçbir açıklama yapmadan İstanbul'dan ayrılması ve Türk makamlarının elinde olduğu iddia edilen ses kayıtları.
Olay ilk bakışta, Coen Kardeşler'in yönettiği Fargo benzeri şiddet dolu bir filmin senaryosunu veya seri katiller hakkındaki bir belgeseli andırıyor. Suçun soğukkanlılıkla işlenmesi herkesi biraz korkuttu ve güvende olmadığı hissi yarattı. Bu satırların kaleme alındığı sırada, olayla ilgili yeni ayrıntılar ortaya çıkmaktaydı. Ancak daha soruşturma sona ermeden, bu olayın bazı sonuçları olacağını söyleyebiliriz.
İlk olarak, birçok Ortadoğu uzmanı ve gazeteci, cinayetin faili olarak Suudi kraliyet ailesinden bazı üst düzey isimleri işaret etmeye başladı.
İstanbul'a gönderilen infaz timi üyelerinin konumları, bu kadar yüksek profilli bir gazeteciye karşı bir başka ülkede ve Suudi konsolosluğu içinde böyle bir suçun kazara işlenmiş olma ihtimalini azaltıyor. Cinayetin Riyad'daki üst düzey yetkililerin onayı ve rızası dışında işlenmiş olma ihtimali çok düşük.
Nitekim New York Times'ta yazıldığı üzere, infaz timiyle ilgili ayrıntılar timdeki bazı kişilerin veliaht prensin koruma ekibinden olduğunu gösteriyor. Prens, Kaşıkçı'nın kaybolmasından birkaç gün sonra Bloomberg'e verdiği mülakatta, gazetecinin konsolosluğa girdikten kısa süre sonra, en fazla bir saat içinde binayı terk ettiğini söylemişti ama bunun doğru olmadığı anlaşıldı.
Bugünlerde olayla ilgili çıkan haberler, MBS'nin Kaşıkçı'nın öldürülmesinde parmağı olduğu yönünde soru işaretleri uyandırıyor. Cinayet hakkında medyada çıkan sayısız haber ve yorum, MBS'nin Suudi Arabistan Veliaht Prensliğine getirildikten sonra çizdiği olumlu imaja kesinlikle zarar verecek. Yıllarca tahtta kalması beklenen bir prensin siyasi kariyeri, büyük ölçüde bu soruşturmanın sonucuna bağlı olacak.
İkinci olarak, olay daha en baştan itibaren ABD-Suudi Arabistan ilişkilerini ciddi ölçüde etkiledi. ABD yönetimi bu süreçte kraliyet ailesini cinayetle doğrudan ilişkilendirmekten kaçınarak elinden geleni yapsa da, Suudi Arabistan'la ilişkileri gözden geçirmesi için Kongre'nin, medyanın ve iş dünyasının gittikçe artan baskısıyla karşı karşıya.
Başkan Donald Trump başlangıçta, Suudilere yapılan 110 milyar dolarlık silah satışını gündeme getirerek, bu ülkeye yaptırım uygulayamayacaklarını zira Suudilerin bu durumda silahları başka ülkelerden satın alabileceğini belirtti.
Ardından, Suudi kralıyla görüştükten sonra cinayetin kontrol dışına çıkan unsurlarca işlenmiş olabileceğini açıkladı. Bundan bir gün sonra Trump, bu kez MBS ile konuştuktan sonra, prensin kendisine olayın soruşturulacağını söylediğini belirtti. Son olarak geçtiğimiz gün, Trump bu kez de Kaşıkçı'nın öldürüldüğünün kesin gibi göründüğünü ve bunun ağır sonuçları olacağını söyledi.
Ancak Kongre'deki hava Başkan Trump'ın yaklaşımından çok farklı. En Suudi dostu Kongre üyeleri ve senatörler bile olay hakkında seslerini yükseltti. Senatör Lindsey Graham, MBS'nin veliaht prenslikten alınması gerektiğini ve soruşturma bitene dek Suudilerle çalışmayacağını duyurdu. Bu arada bazı Kongre üyeleri, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Suudi hükümetinin cinayetle ilgisi olmadığını açıklayana kadar bu ülkeye silah satışının askıya alınmasını öneren bir yasa teklifi sundu.
Öte yandan, ABD'li medya kuruluşları ve ABD şirketleri, Suudi hükümetince düzenlenen ve "Çöldeki Davos" adı verilen yatırım konferansından çekilmeye başladı. Konferansa katılacağı açıklanan son ABD'li medya kuruluşu da (Fox News), ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin'in konferanstan çekildiğini açıklamasından sonra katılmaktan vazgeçti.
Kaşıkçı olayı, Suudi Arabistan'ın ABD'de yürüttüğü diğer kamu diplomasisi faaliyetlerini de etkiledi. Metropolitan Sanat Müzesi ve Brooklyn Müzesi, gelecekteki etkinlikler için Suudilerden bağış kabul etmeyeceklerini açıkladı. Çoğu kişi, ikili ilişkilerin 1973'teki petrol ambargosunu takip eden dört yıldaki gibi dibe vurduğunu düşünüyor.
Çıkan haberlere göre, Jared Kushner Başkan Trump ile yönetimi bu krizde MBS'nin arkasında durmaya ikna etmeye çalışıyor. Fakat artan baskılar karşısında bu desteğin ne kadar sürebileceği belirsiz. Yaklaşan ara seçimlerde bu konu, Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasında bir iç siyaset meselesine dönüşebilir.
Son olarak, Suudilerin böyle bir suçu Türkiye'deki diplomatik bir misyonda işlemeyi düşünebilmesi, planlaması ve gerçekleştirmesi, uluslararası normlara ve kurallara bir kere daha – bu kez farklı bir açıdan – meydan okunduğunu göstermesi bakımından önemli.
Bu, son zamanlarda öne çıkan ve uluslararası liberal düzenin sona erişini ele alan birçok kitaba ve makaleye konu olan bir mevzu. Suudi yetkililerin icraatları, liberal dünya düzenine nasıl meydan okunabildiğini ve kurallar ile normların ülkeler tarafından nasıl serbestçe ihlal edilebildiğini gösteren yeni bir örnek. Kaşıkçı hadisesi aynı zamanda, bu yeni ve kaotik durumun olası sonuçlarını gözler önüne seriyor.