Türkiye-ABD ilişkilerindeki kötü gidişatın süreklilik kazandığı son birkaç yılda birçok uzman, ilişkilerin düzelmesinin biraz da iki ülke arasındaki ekonomik ve sosyal ilişkilere bağlı olduğunu vurguladı. İkili ilişkilerdeki stratejik meselelerde yaşanan görüş ayrılıkları ile ABD'nin politikalarına karşı Türkiye'de giderek yükselen tepkinin iki ülke hükümetleri arasında büyüyen bir güven sorunu yaratması çoğu kişiye, sosyal ve ekonomik bağların güçlenmesinin ikili ilişkilerdeki krizleri önlemede en önemli etken olabileceğini düşündürdü. Ancak iki ülke arasında bir serbest ticaret anlaşması imzalanmasına yönelik çabalar şu ana kadar sonuçsuz kaldı. ABD ile Türkiye arasındaki ticaret hacminde son yıllarda önemli bir artış görülmedi. Üstelik ABD yönetiminin son dönemlerde izlediği politikalar da iki ülke vatandaşları arasındaki toplumsal bağların güçlenmesine yardımcı olmuyor.
ABD yönetiminin Türkiye'ye yönelik terör eylemleri ile 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki tutumu Türk halkını hayal kırıklığına uğratırken, ABD'nin Türkiye'de zaten sorunlu olan imajını daha da olumsuz etkiledi. ABD'nin darbe girişimini takip eden dönemde PKK'nın Suriye kolu Halk Savunma Birlikleri'ne (YPG) verdiği desteği gittikçe artırması ve Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) lideri Fetullah Gülen'in iadesi konusunda hiçbir gelişme olmaması, sorunu iyice derinleştirdi. Donald Trump'ın başkan seçilmesi sonrasında Türkiye'de birçok kişi, ikili ilişkilerde ve bilhassa kamu diplomasisi alanında büyük bir değişim beklentisi içine girmişti. Oysa geçtiğimiz yıl ilişkilerde beklenen düzelme gerçekleşmedi.
ABD'nin geçtiğimiz yılın sonuna doğru Türkiye'deki diplomatik temsilciliklerinde vize işlemlerini askıya alması ve ancak yakın zamanda tekrar başvuru almaya başlaması, Türkiye kamuoyunu etkileyen en olumsuz adımlarından biri oldu. Bu tür bir önlemin daha önce başka hiçbir NATO üyesi ülkeye karşı alınmamış olduğu gerçeği ve kararın uygulanmasından önce Türk yetkililere haber verilmemesi, diplomatik ilişkileri gerdiği gibi Türk kamuoyunu da şoke etti. ABD vizesi almaya çalışan Türk vatandaşları aylar boyunca çeşitli zorluklara katlanırken, ABD'de iş kurmak veya eğitim görmek isteyen insanlar şüphe içine düştü. ABD Büyükelçiliği'nce yapılan açıklamalar ve duyurular kafa karışıklığı yaratarak, Türkiye'de ABD hakkında olumsuz duygular uyandırdı.
Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma kararıyla birlikte, kamuoyunun tepkisi iyice arttı. Türkiye bu karara en sert şekilde itiraz eden ülkelerden biri olarak dünyadaki birçok ülkenin tepkisini ifade etmesi için çeşitli diplomatik girişimlerde bulunurken, Türk halkı da memnuniyetsizliğini dile getirmek için daha ilk günden itibaren sokaklara çıktı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Kudüs konusunda yapılacak oylama öncesinde Trump ile ABD'nin BM Temsilcisi Nikki Haley'in savurduğu tehditler durumu iyice kötüleştirdi. Vize krizinin sona erişi çoğu kişi tarafından, kamuoyu nezdindeki itibar kaybını gidermek açısından olumlu bir adım olarak görülmüştü. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı geçtiğimiz hafta güncellediği seyahat uyarısı bülteninde Türkiye'yi güvenlik açısından 3'üncü kategori riskli ülkeler arasına dâhil ederek, "terör eylemleri ve keyfi tutuklamalar" nedeniyle ABD vatandaşlarına seyahat planlarını yeniden gözden geçirme tavsiyesinde bulundu. İkili ilişkilerin krizde olduğu bir dönemde sosyal ve ekonomik etkileşimleri sınırlamaya yönelik bu girişim, iki ülkenin de çıkarlarına hizmet etmez. Toplumsal temasları kısıtlayan bu adım, ülkeler ve toplumlar arasında yanlış anlamalara ve iletişimsizliğe yol açar.
Mevcut ABD yönetiminin bir Türkiye politikası olmadığı aşikâr. Ama ilişkileri kısmen iyileştirmek için kapsamlı bir Türkiye stratejisine ihtiyaç yok. Türk halkının sevgisini ve güvenini kazanmanın yönetim için bir öncelik olması gerektiği konusunda iki ülkenin uzmanları da ittifak edecektir. Böylece, ABD'nin müttefikleriyle ilişkilerine dair bir politikası olmasa da ve ABD yönetiminin farklı birimleri uyumlu bir tutum sergileme konusunda sorunlar yaşasa da, müttefik bir ülkenin halkının sevgi ve güvenini kazanma hususunda ihtilaf veya kriz yaşanmamış olur. Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerle ilgili istisnasız her toplantıda uzmanlar ve gözlemciler, ele alınması gereken ciddi bir engeller arasında bu konuyu da gündeme getiriyor. Bu kritik dönemeçte gerek ABD yönetimi gerekse hükümet kurumları, ABD'nin Türkiye'deki imajının ne kadar vahim durumda olduğunu anlamalı ve ülkelerinin kendisini yalnızlaştırarak müttefik ülke halklarını küstürmesine son vermeye yönelik adımlar atmalı. Mevcut gidişatın devam etmesi halinde, bunu yapmak gelecekte daha da zorlaşacaktır.