Körfez ülkeleri ile Mısır'ın başını çektiği koalisyonun, taleplerini yerine getirmesi için Katar'a verdiği süre çoktan doldu. Dünya şimdi bu aktörlerin bir sonraki adımını merakla bekliyor. Katarlı yetkililer milli egemenliklerinin ihlali olarak gördükleri talepler listesini geçtiğimiz hafta reddetseler de, diyalog başlatma isteklerini de dile getirdiler. Talep listesini kaleme alan dört ülkenin – Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) – dışişleri bakanları, sürenin dolmasının ardından yaptıkları ortak açıklamada Katar'ın ret cevabını eleştirdi. Tam olarak ne istediklerine açıklık getirmek ve bölge siyaseti uzmanlarının kuşkuyla yaklaştığı ortak sebeplerini netleştirmek isteyen bu ülkeler, çeşitli ortak amaçlar sıraladı. Bunlar arasında, "Katar devletinin aşırılıkçılığa ve terörizme verdiği desteği sona erdirmek, Arap ülkelerinin iç işlerine karışmasına engel olmak ve Arapların milli güvenliği ile uluslararası barış ve güvenliğe yönelik Katar'ın politikalarından kaynaklanan tehditleri bertaraf etmek" de vardı. Amaçların netleştirilmesine ek olarak, Katar'ın ret cevabından kaynaklanan hayal kırıklığı da ifade edildi. Koalisyona göre, Katar devleti terörizmi ve radikalizmi desteklemesine ilaveten durumun ciddiyetini anlayamadığı gibi, ciddiyetsiz bir yaklaşım sergiliyor. İlginçtir ki, bu kısa açıklamada radikalizm kelimesi 9 kez, terörizm kelimesi de tam 10 kez geçiyordu. Tahmin edildiği üzere koalisyon Katar'a karşı yeni adımlar atılacağını ima ederken, bunların ne olduğu şu aşamada belirsiz.
Öte yandan, Katar'a yönelik eleştirilere ve verilen sürenin dolmasına rağmen bu dört ülkenin ortak açıklaması krizin tonunu biraz değiştirdi. İlk olarak, Katar halkına doğrudan şu mesaj verildi: "Dört ülke de Arap halkları arasındaki ilişkilerin önemine olan inançlarını ve Katar halkına yönelik derin takdirlerini vurgularken, aklıselimin galip geleceğine ve Katar'ın doğru bir karar vereceğine dair umutlarını ifade eder." İkinci olarak, dört ülke başlangıçta ilettikleri 13 talepten bahsetmeyip bunun yerine, Katar'a yönelik taleplerine temel oluşturan altı ilkeyi sıraladı. Aslına bakılırsa bu yeni ilkeler, çözüm için çok fazla umut vadetmeyen 13 taleple kıyaslanınca diyaloğa ve müzakereye daha açık görünüyor.
ABD'nin krize verdiği tepki konusunda bölgede var olan belirsizliği de yansıtan açıklamanın son paragrafında, koalisyon üyelerinin ABD Başkanı Donald Trump'ın desteğinden duydukları memnuniyet vurgulandı. Açıklamada şöyle denildi: "Bu bağlamda dört ülke, ABD Başkanı Donald Trump'ın radikalizme ve terörizme yönelik desteğin derhal sona erdirilerek bu tehditlerin bertaraf edilmesi ve herhangi bir ülkenin bu konudaki ihlallerine müsamaha gösterilmemesi hususunda aldığı net tutuma yönelik takdirlerini ifade eder." Bu arada, ABD cenahından da çeşitli açıklamalar geldi. Trump'ın Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi ile krizin çözümü konusunda yaptığı görüşmeden sonra Beyaz Saray'dan yayınlanan açıklamada, "Krizi çözmek için tarafları yapıcı müzakereler yürütmeye çağıran Başkan Trump, tüm ülkelerin Riyad Zirvesi'nde verdikleri terörizmin finansmanını durdurma ve radikal ideolojiyi dışlama sözünü tutmasının önemini tekrarladı" denildi. Burada Trump'ın daha önceki açıklamalarından ve tweet'lerinden çok daha farklı bir üslup gözleniyor. Bir başka açıklama da, Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın Katar kriziyle ilgili Kuveyt ziyareti öncesi ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan geldi. Açıklamada, krizin çözümünün çıkmaza girmesinden duyulan kaygı ifade edildi. Son olarak, adı geçen dört ülkenin Katar'ın teröre ve radikalizme verdiği destekle ilgili açıklamayı yaptığı gün, ABD Savunma Bakanı James Mattis'in Katarlı mevkidaşı Halid el-Atiye ile yaptığı telefon görüşmesinde taraflar, "ABD-Katar işbirliğini sürdürme ve stratejik ortaklığı derinleştirme" sözü verdi. Daha da önemlisi, görüşme kaydında "Bakan [Mattis] Katar'ın DAEŞ karşıtı koalisyona yaptığı katkıların ve özellikle de Katar'ın yakın zamanda koalisyon güçlerine C-17 kargo uçağı tahsis etmesinin önemini vurguladı" deniliyor. Üslup farklılıkları bir yana, bu açıklamalar farklı Amerikan devlet kurumlarının geçtiğimiz ay yaptığı açıklamalar kadar çelişkili görünmüyor.
Bu noktada belirsizlik atmosferinin yakın geleceğe de uzandığı görülürken, ABD'nin bölgedeki münakaşayla ilgili endişelerinin arttığı görülüyor. Tüm bu faktörler, ABD'nin diplomatik müdahalelerini artırabilir. İran'ın ihtilaftan kazançlı çıkan taraf olabileceğini savunan tutarsız açıklamalar ve analizler, bu yöndeki eğilimleri güçlendiriyor. ABD yönetiminin dikkati yavaş ama emin bir şekilde bölgeye yöneliyor. Şimdi konuya odaklanma ve bu adımların bölge ülkelerinin tutumlarını nasıl değiştireceğini görmek için bekleme zamanı.