Türk-Amerikan ilişkileri son birkaç yıldır zor bir dönemden geçiyordu. Daha önce bu köşede birçok kez, ilişkilerdeki kötüleşmenin endişe verici bir boyuta ulaştığına dikkat çekmiştim. Ancak geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeleri, ikili ilişkileri izleyen en kötümser yorumcular bile tahmin etmemişti. Menbiç'te uzlaşılan yol haritasının yarattığı iyimserlik, önce ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence'in Türkiye'ye yönelik tehditleri, sonra da ABD Adalet Bakanlığı'nın iki Türk bakanı hedef alan yaptırımları üzerine kayboluverdi. İkili ilişkiler yakın geçmişte de çeşitli kriz dönemlerinden geçmişti. Johnson mektubu, silah ambargosu, 1 Mart 2003'teki tezkere krizi ve yine aynı yıl yaşanan Çuval Olayı ile ABD'nin PKK'nın Suriye kolu Halk Savunma Birlikleri'ne (YPG) yaptığı yardımlar, belli başlı krizlerdi. Geçen hafta yaşanan gelişme, bu krizlerin en ciddi olanlarını akla getirdi.
Bir NATO müttefikinin ABD yönetiminden bu tür bir tepki görmesi, daha önce görülmüş bir şey değil. ABD yönetiminin Türkiye'deki yargı süreci devam ederken attığı adımlar, Türkiye'de bu ülkeye karşı büyük bir tepki yarattı. Krizin kamuoyundaki yansımaları diplomatik diyalog vasıtasıyla düzgün bir şekilde kontrol edilmezse, ikili ilişkilere bundan önceki krizlerden çok daha büyük bir hasar verebilir. Bu krizin tam da Türkiye'de ABD'ye olan güveni minimuma indiren bir dizi krizin hemen ardından gelmiş olması akılda tutulmalı. İki müttefik ülke arasında zaten zarar görmüş olan güven ve itimat ilişkisi, bu yaptırım kararı sonrasında tarihinin en kötü dönemini görebilir.
Bu kritik dönemeçte, kamuoyuna ilaveten iki ülke kurumlarının birbirilerine olan güveni de ciddi ölçüde zarar görebilir. ABD yönetiminin yaptırım koyduğu içişleri ve adalet bakanları, terörle mücadelede önemli bir işlev üstlenen iki kuruma liderlik ediyor. İki ülkenin içişleri ve adalet bakanlıklarında çalışan ABD'li ve Türk yetkililerin yaptığı işbirliği, hem bu iki ülke arasındaki koordinasyon hem de bölgesel ve küresel güvenlik açısından çok önemli bir rol oynamakta.
Türk halkı ile hükümetinin ABD'nin yaptırım kararına verdiği tepki, Türk-Amerikan ilişkilerini izleyenler için sürpriz olmadı. Yaptırım kararı ikili ilişkileri çok kötü biçimde etkilerken, krizin fazla uzamadan çözülmemesi halinde doğacak sonuçlar çok daha ağır olacak. Krizin uzaması Türkiye'de ABD hakkındaki olumsuz görüşleri güçlendirmekle kalmayıp, bu çatışmaya müdahil olabilecek muhtemel aktörlerin sayısını da artırır.
Önümüzdeki birkaç gün ve hafta boyunca, diplomatlar ve karar alıcılar arasında iki ülke arasındaki bu krizi çözmeye yönelik ciddi düzeyde bir görüşme trafiği gerçekleşecektir. Bu görüşme trafiğinde birkaç önemli nokta öne çıkacak. İlk olarak, bu krizin çözümü ilişkileri onarma yolunda meydana gelebilecek kazaları önlemek amacıyla muhtemel yanlış anlamaların giderilmesine bağlı olacak. Geçtiğimiz birkaç yıl boyunca, Washington'daki farklı kurumlardan gelen kafa karıştırıcı mesajlar ikili ilişkilerdeki en zorlu konulardan biri oldu. Başkan Yardımcısı Mike Pence'in açıklamalarını takiben çıkan haberlerde, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile başkan yardımcısının ofisi arasındaki benzer bir uyumsuzluktan söz edildi. Krizlerin çözümünü amaçlayan söz konusu süreçte, ABD tarafının net mesajlar vermesi ve yönetimden gelebilecek çelişkili açıklamaları önlemesi gerekiyor. Zaten gerek Türkiye gerekse ABD'nin diğer müttefikleri, Amerikan dış politikasının mevcut halini önceki dönemlere kıyasla daha az güvenilir olarak görmeye başladı ve ABD'nin müttefiklerine yönelik taahhütlerine daha kuşkuyla bakar oldu. İkinci olarak, bu krizin çözümü iki ülke arasında etkili bir kriz yönetimi mekanizması kurulması için bir ilk adım olmalı. Son birkaç yıldır krizler birbirini ardına patlak verirken, etkili bir mekanizmanın olmayışı bu krizlerin farklı konu başlıklarına da sirayet etmesine yol açtı. Son kriz sırasında çalışma grupları kurulmasına rağmen, bu gruplar krizlere zamanında çözümler üretmekte yetersiz kaldı.
Üst düzey diplomatlar arasındaki yapılacak toplantılar ve iki ülke başkentlerinde daha sık görüşmeler gerçekleştirilmesi sayesinde bu kriz çözülebilir. Diplomatik girişimler ve iki taraf arasındaki diyalog, gerilimin düşmesine yardımcı olabilir. Bununla birlikte, Amerikan yönetimi ikili ilişkilerin krizin artçı etkilerinden kurtulması için bu noktadan itibaren çaba göstermeli. ABD yönetimi ayrıca, geride kalan birkaç uzun ve sarsıcı yılın ardından iki müttefik ülke arasındaki güveni tesis etmeye yönelik adımlar atmalı. Son olarak, bu aşamada iki taraf da gelecekteki krizleri kontrol etmenin yollarını bulmalı.