Bu köşede daha önce çıkan yazılarımda sürekli olarak, ABD'nin PKK'nın Suriye kolu Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile işbirliği yapmasının Türk-Amerikan ilişkilerinde yarattığı krizin, bu iki NATO müttefiki arasındaki ilişkiler üzerinde bazı uzun vadeli etkileri olacağını vurguladım. Nedense ABD bu ilişkinin başlangıcından bu yana, Ankara'nın tepkilerini idare edebileceğini ve Suriye'nin kuzeyinde YPG'yle işbirliğini sürdürürken Türkiye'yle ilişkilerini de sorunsuz devam ettirebileceğini varsaydı. YPG'yi silahlandırarak bu terör örgütüne meşruiyet kazandırmanın yaratacağı riskler ve örgütün Türkiye'ye karşı oluşturabileceği tehdidi hafife aldı. Türk muhataplarına bölgede DEAŞ'ın yenilgiye uğratılmasına dek YPG konusunda sabırlı olmalarını söyleyen ABD'li yetkililer, Türkiye'nin ulusal güvenlik kaygılarını asla gerektiği kadar dikkate almadı. Washington Ankara'nın endişelerini anladığı yönünde açıklamalar yapsa da, tutumunda hiçbir değişiklik yapmadı.
Bu hareket tarzı, PKK teröründen dolayı 30 küsur yıldır acılar çeken Türk halkının olumsuz tepkilerine yol açtı. ABD YPG'ye verdiği destek nedeniyle Türk halkı tarafından gittikçe PKK yanlısı bir ülke olarak görüldü. PKK tehdidi Türkiye'yi birleştiren bir unsur oldu. Türkiye'deki karar alıcılar ABD'nin politikalarından hayal kırıklığına uğradı. Bu durum kaçınılmaz olarak iki ülke arasındaki askeri ilişkileri de etkileyecek. ABD'nin Suriye'de, bir diğer kolu üzerinden Türkiye'de askeri ve sivil hedeflere yönelik saldırılar düzenleyen bir terör örgütünü eğitip donatıyor oluşu, bir NATO müttefiki açısından kabul edilemez ve affedilemez bir hata.
Son dört yıldır, ikili ilişkilerdeki kötüye gidişi durdurmak için acil adımlar atılması gerektiği halde ABD tek bir ciddi adım bile atmadı. Bazı ABD'li yetkililerin sebep olduğu kamu diplomasisi faciaları ve sosyal medya üzerinden verdikleri mesajlar da durumu iyice kötüleştirdi. Geçtiğimiz hafta, ABD önderliğindeki koalisyonun Suriye'nin kuzeyinde YPG mensuplarından yeni bir sınır güvenlik gücü oluşturacağını duyurması, iki ülke ilişkilerinin kuzey Suriye bağlamındaki kırılganlığını ve yaşanan gerilimi daha da belirgin hale getirdi. ABD'nin YPG'ye sağladığı askeri destek bu ülkenin Türkiye'deki imajına zarar verdiği için, kimi çevreler hâlâ ABD'nin yeni yönetiminden bir U dönüşü beklentisi içindeydi. Bazı Amerikalı yetkililerin yaptığı açıklamalar, Rakka'nın DEAŞ'tan kurtarılmasının ardından ABD-YPG işbirliğinin biteceği yönünde beklentiler yaratmıştı. Ancak sınır güvenlik gücüyle ilgili açıklama sonrasında ABD yönetimi, YPG ile yürüttüğü ve taktiksel, geçici ve sınırlı olarak nitelediği işbirliğini her ne sebeple olursa olsun sürdürmeye istekli olduğunu gösterdi. Ankara'dan gelen sert tepkiler üzerine hem Pentagon hem de ABD Dışişleri Bakanlığı, bunun sınır güvenliğini sağlayacak bir güç olduğunu belirterek kararı savundu. Öte yandan ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, yapılan açıklamaların yanlış anlaşılmalara sebep olduğunu belirtti.
Fakat söylenenlerin böyle alelacele düzeltilmesi hiçbir sorunu çözmedi. Sanki bu yeni gücün ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından tartışma yaratacak bir şekilde adlandırılmasının yol açtığı kriz, Washington'daki bazı yetkililerin diplomatik yetenekleriyle örtbas edilmeye çalışılıyor. ABD'nin YPG'yle birlikte çalışma isteğini ifade etmesi, örgütü Türkiye sınırı boyunca güçlendirmeye yönelik bir hamle olarak yorumlanabilir. Bu kriz tam da, Türkiye'nin YPG'yi sınırın Afrin tarafından çıkarmak için bir askeri harekâta hazırlandığı döneme denk geldi. Türkiye bu işbirliğinin başlamasından itibaren, ABD'nin terör örgütü YPG'yle iş tutmasını anlamakta zorlanıyor. ABD hükümetince yapılan çelişkili açıklamalarla birlikte, ABD'nin politikalarını izlemek ve YPG ile ABD arasındaki işbirliğinin mantığını ve uzun vadeli amaçlarını anlayabilmek artık iyice güçleşti. Bu durum ikili ilişkileri daha da kötüleştirecek.