Yakın tarihin en önemli siyasi tartışmalarından biri niteliğinde olan ve ABD'nin güç kaybetmesi hakkında fikir veren seçim münazarası unutulacak gibi değildi. Gerilemeciler ve gerileme karşıtları olarak adlandırılan taraflar arasındaki tartışma, ABD'deki sosyal ve siyasi söylemleri etkiliyor. Uluslararası ilişkiler uzmanları ve dünya siyasetini yakından izleyen çevreler, bu tartışmanın uluslararası sistemi ve ABD'nin ve yükselen güçlerin bu yeni dünya düzenindeki rollerini nasıl değiştirebileceği konusunda kapsamlı değerlendirmeler kaleme aldı. Hatta bu durum bir süreliğine ABD'deki popüler kültürü bile etkiledi ve söz konusu gerilemenin sıradan insanların hayatları üzerindeki etkilerini ele alan filmler ve kitaplar ortaya çıkmaya başladı. "Bir Zamanlar Böyleydik" türünden kitaplar daha şimdiden ABD'nin eski gücünden ve nüfuzundan özlemle bahsederken, "ABD'nin Biçimlendirdiği Dünya" gibi kitaplar da bu gücün mazi olduğu bir dünyaya ilişkin adeta korku öyküleri anlatıyor. Bu tür tartışmalar ve irdelemeler, ABD'nin Irak'taki uzun ve yorucu savaşla ve Lehman Borthers'ın iflasını takiben patlak veren ekonomik krizle boğuştuğu son on yıla damgasını vurdu.
Bu on yıllık dönemdeki tartışmaların çoğu, eğitim, ekonomi, altyapı ve dış politikadaki eylemsizlik ile kararsızlık üzerine yoğunlaştı. Gerileme karşıtları çoğu kez, dış politikadaki eylemsizliği açıklarken tasarruf ihtiyacına vurgu yapıyor ya da yenilikçilik, araştırma ve geliştirme alanındaki verileri paylaşarak orta dereceli okullardaki eğitimin seviyesini tartışıyor. Ancak son zamanlarda, ABD'nin güç kaybetmesi konusu dünyanın değişik yerlerinde farklı bir bağlamda tartışılmaya başlandı ve bu da gerileme karşıtlarının tezlerinin çürütülmesini iyice zorlaştırdı. Bu yeni tartışma daha çok ABD'nin iç siyasetine odaklanıyor.
Gerileme tezini savunanlar, ABD'nin güç kaybetmesinin önemli bir göstergesi olarak siyasi kutuplaşmayı ön plana çıkarıyor. Fakat ABD'deki son seçimler bu tartışmaya yepyeni bir boyut kazandırdı. Özellikle son birkaç seçim dönemindeki başkanlık seçimleri ve ön seçimler, siyasi tartışmaların seviyesi ile kullanılan söylemler ve adayların nitelikleri, ABD'nin gerilemesine dair tartışmalarda önemli konular haline geldi. Tüm dünya ön seçimleri ve başkan adaylarının seçim kampanyalarını takip ederken, ABD'nin gücünün geleceği hakkında yeni soru işaretleri belirdi. Başkan adaylarının ABD'nin iç ve dış siyasetindeki temel sorunlarla ilgili oldukça tuhaf politika önerileri getirdiği 2012 seçimleri, bu yeni boyutun ilk sinyallerini vermişti. O dönemde adayların attığı en ciddi adım, bazı uç politik tutumların gittikçe normalleştirilmesiydi. Örneğin, İslamofobik söylemler adaylar arasında gittikçe yaygınlaştı.
2016 seçimleri sırasında ise, bu sorun yeni bir boyuta ulaştı. Uluslararası kamuoyu dünyanın süper gücündeki en önemli siyasi mevkii için yapılan seçimi izlerken, başkan adayları birbirinden tuhaf öneriler getirmeye başladı. Göçmenleri GPS cihazları ile izlemek ve Müslümanların ABD'ye girişini yasaklamak bunlardan sadece ikisiydi. Adayların söylemlerinin iyice radikalleşmesini görmemek ve bundan kaygılanmamak zordu. Dünyanın her yerinde, ABD seçimlerini izleyen insanlar siyasi tartışmaların ve söylemlerin seviyesinin yerlerde sürünmesinden şoke oldu. Ciddi politika önerilerinin yokluğunda seçimler sadece daha çok ilgi çekmek için verilen bir yarışa dönüşürken, ABD'nin gerilemesine dair tartışmalar yeni bir boyut kazandı.
Seçimlere saatler kaldı. Ancak ABD'nin kendini bu seçim döneminin etkilerinden kurtarmasının ne kadar zaman alacağı belli değil. Birçok kişiye göre sonuç ne olursa olsun, seçimin gölgesi ABD siyasetini ve onun dışarıdaki imajını uzun süre etkileyecek. Mevcut eğilimler 2020 seçimlerinde de devam ederse, adayların daha ayrıştırıcı söylemler kullanmasına ve siyasi tartışmaların seviyesinin iyice düşmesine tanıklık ederiz. Böylece kutuplaşma şiddetlenir. Bu durumda, ABD'nin güç kaybetmesi hakkındaki tartışmanın iç siyaset üzerinden yürütüleceği yeni bir safhaya geçilir.